29 Kasım 2012 Perşembe

Ailenizle Birlikte Alışverişe Bekleriz

Her anne çocuğu için en iyisi olsun ister, onun için en iyisini düşünür.  Çocuğunun mutlu ve sağlıklı olması için çabalayan anneler elbette alışverişte de en iyisini seçecektir. Tabii, babaları da unutmayalım...

Peki, ya anne-baba olmadan öncesi? Annelerin dilinden en iyi anlayan alışveriş kulübü unnado.com, ebeveyn olmaya doğru giden yolu bakın nasıl anlatmış!

Türkiye’de tüm anne, baba ve çocuklara özel hizmet veren alışveriş kulübü unnado.com; çocukların mutluluğunu en az anneleri kadar düşünüyor. Hep daha iyisi olsun diye,  çocuklarınızın uykusundan sağlığına kadar tüm ihtiyaçlarını düşünen unnado.com’a  Facebook’tan bağlanabilir, hızlı ve kolay bir şekilde üye olup gönlünüzce alışveriş yapabilirsiniz.
Bir bumads advertorial içeriğidir.

26 Kasım 2012 Pazartesi

BEBEKLERDE GÜVENLİK ÖNLEMLERİ!!! MUTLAKA OKUYUN!!!!

  • Bebeğinizin eline kablo ya da ip vermeyin. Elinde unutup odadan çıkarsanız boynuna dolanabilir: Boğulma tehlikesi
  • Poşet vermeyin kafasına geçirip, çıkaramayabilir: Boğulma tehlikesi
  • Peçete, kağıt vermeyin. Parçalayıp ağzına atar: Boğulma tehlikesi
  • İçinde boncuk gibi küçük parçalar olan kolay açılabilecek kutular vermeyin: Boğulma tehlikesi
  • Kıyafetlerinin düğme, fermuar ucu gibi parçalarının sağlam olduğundan emin olun, kopabilir: Boğulma tehlikesi
  • Eline ağır oyuncaklar vermeyin, sallarken kafasına çarpabilir ya da dişini kırabilir.
  • Ocağa koyduğunuz malzemelerin sapını mutlaka duvara doğru koyun ve mümkünse ocak önleri için satılan güvenlik parçalarından monte edin.
  • Prizleri kapatın.
  • İçinde deterjan olan dolapları üst katlara taşıyın ya da kilitleyin. Temizlik yaparken çamaşır sulu kovaları, temizlik ürünlerini kesinlikle ortada bırakmayın. 
  • Temizlik ürünlerini ağzı güvenlik kilitli kaplarında saklayın ASLA pet şişe vb koyarak ortalıkta bırakmayın, su sanarak içebilir.
  • Yatakta mutlaka güvenlik setleri kullanın, yanına koyduğunuz yastıklara kesinlikle güvenmeyin, itekleyebilir.
  • Kumanda pillerine dikkat edin, akmış pillerden zehirlenebilir.
  • Evcil hayvanınız varsa suyunu, yemini ve tuvaletini mutlaka ulaşamayacağı bir yere yerleştirin.
  • Bütün pencerelere çocuk kilidi takın.
  • Balkon demirlerini uzatın. Balkonda tırmanabileceği masa, sandalye bulundurmayın.
  • Sivri köşelere  güvenlik parçaları takın.
  • Mama sandalyesinde mutlaka emniyet kemerini takın.
  • Arabada MUTLAKA çocuk koltuğu kullanın. Emniyet kemerlerini bağlayın.
  • Çocuğunuzu, sizin emniyet kemeriniz bağlı olsa da olmasa da kesinlikle kucağınızda oturtmayın.
  • Kapıların çocuk emniyet kilitlerini mutlaka kilitleyin.
  • Ön koltukta özellikle de hava yastığı varsa ASLA oturtmayın. Bu yüzden birçok bebek/çocuk ölümü yaşandığını unutmayın.
  • 9 kg'a kadar çocuğunuzu arka koltukta yüzü arkaya bakacak şekilde anakucağı ile, 9-18 kg arası çocuklar ise, araç koltuğu kullanılarak, kullanma talimatlarına tam olarak uygun biçimde bağlanmalı ve oturturmalıdır.
  • İlaçları, oda parfümlerini ulaşamayacağı yerlerde tutun. Buralara tırmanamayacağından emin olun.
  • Evinizde sabit böcek ilaçları kullanmayın. Kanepenin arkasında dolabın arkasında bulamaz diye düşünmeyin. Çocuklar meraklıdır ve her yere girip çıkabilirler.
  • Kapıların üstüne tam kapanmasını engelleyecek güvenlik önlemleri takın, parmaklarını sıkıştırabilir.
  • Kibrit, çakmak, kesici alet gibi şeyleri ulaşamayacağı yerlere koyun.
  • Ocağınızın çocuk kilidi sistemi olmasına dikkat edin, gazı açarak zehirlenebilir.
  • Mamasını içirmeden önce mutlaka sıcaklığını kontrol edin.
  • Yenidoğan bebeğinizi asla yüzüstü yatırmayın. Bu yüzden çok fazla boğulma yaşandığını aklınızdan çıkarmayın.
  • Beşiğin kenarında üstüne düşebilecek ya da  bebeğinizin üstüne çekebileceği örtüler bulundurmayın.
  • Bebeğinizi tüylü ve yumuşak yerde, su yatağında yatırmayın.
  • Bebeğinizi babası ya da kardeşleriyle, hatta çok yorgunsanız kendinizle aynı yatağa kesinlikle yatırmayın.Gece farkında olmadan üstüne dönebilirisiniz.
  • Yürüteç kullanıyorsanız, merdivenlere yaklaşmamasına, masaların üstünde çekerek üstüne devirebileceği şeyler olmamasına dikkat edin.
  • Tuvalet ve banyonuzun kapısını kilitli tutun. Klozetten su içmeye kalkabilir. Sıcak suyu açarak haşlanabilir. Küveti doldurup içine düşebilir.
  • Cam kapılarınız varsa bunların camının kıramayacağı kalınlıkta olmasına ve her ihtimale karşı TEMPERLİ CAM(kırılınca ufalanan) olmasına dikkat edin.
  • Küçük çocuklarınızı ve bebeklerinizi asla evde yalnız bırakmayın: Evde yangın çıkarmaktan tutun da kardeşini çamaşır makinesine atmaya kadar birçok ölümcül ihtimale davetiye çıkarmış olursunuz.
UNUTMAYIN ATLADIĞINIZ UFAK 
GÜVENLİK İHLALLERİNİN 
HAYATİ SONUÇLARI OLABİLİR!!!!





25 Kasım 2012 Pazar

ÇOCUKTA SALDIRGAN DAVRANIŞLAR NEDEN OLUR ve NASIL ÖNLENEBİLİR?

 
    Öncelikle, çocuğumuzun bu saldırgan davranışlarının, nedenini bulmamız gereklidir:

    Eğer çocuğumuz 1,5-3,5 yaşları arasında ise; bu davranışlarının nedeni, tıpkı 2 yaş sendromunda görülen öfke nöbetleri gibi, duygularını ifade edememesi ve ilginizi çekmek istemesi olabilir. Çocuğunuza kötü örnek oluşturacak ve onu olumsuza itecek herhangi bir dış etken olmadığına eminseniz, yapmanız gerekenler şunlardır:

  • Çocuğunuz genellikle istediği birşey olmadığında saldırganlık gösterir. Bu yüzden ona bu hareketin yanlışlığını öğretene kadar arkadaşlarıyla oynarken gözünüz hep üstünde olsun ve  böyle bir durum yaşanacağını hissettiğinizde hemen müdahale ederek arayı bulun.
  • Eğer başka bir çocuğa saldırırsa çocuğunuzu oradan uzaklaştırın.
  • Gözlerine bakarak kesin ve kararlı bir ses tonuyla yaptığı hareketin yanlış olduğunu söyleyin. "Arkadaşına vurman çok yanlış, vurmak yok." gibi...
  • Kısa bir süreliğine çocuğunuzun zarar verdiği çocukla ilgilenin. Ancak çok uzatmadan çocuğunuza da dönüp sarılın. Bu yalnızca çocuğunuzun başkasına zarar verdiğinde ilgi gören taraf olamayacağını anlaması içindir.
  • Karşı taraftan özür dileyin. Böylece çocuğunuz hem yanlış bir davranış yaptığını daha net anlar hem de nezaket kurallarını öğrenmiş olur.
  • Böyle durumlarda asla çocuğunuza ben de sana yapsam hoşuna gider mi diye sırf göstermek için bile olsa şiddet uygulamayın. Bu vermek istediğiniz mesajın tam aksine bunun yapılabilecek bir hareket olduğu mesajı verir. Ayrıca çocuğunuzun kendisine karşı taraftan daha az değer verdiğinizi düşündürür. Çünkü böyle yaptığınızda siz çocuğunuza karşı tarafa yaptığı için kızdığınız davranışı sergilemiş olursunuz.
    Peki ya çocuğumuzun bu davranışlarına bizim yanlış hareketlerimiz neden oluyorsa...! İşte çocuğumuzu şiddete yönlendiren bu davranışlar:

  • Çocuğum ezilmesin diye, özellikle erkek çocuklarını kavgacı yetiştirmek.
  • Çocuğunuz size ya da aile bireylerinden birine vurduğunda sesinizi çıkarmayıp tepkisiz kalmak; genellikle anneler çocukları kendisine ya da aile bireylerinden herhangi birine vurduğunda tepkisiz kalıyorlar. Böylece de çocuk bunun yanlış bir davranış olduğunu öğrenemiyor. Yapılması gereken ise çocuk bu davranışı her yaptığında, onu kesin ve kararlı bir ses tonuyla, gözlerinin içine bakarak uyarmaktır:  "Vurmak yok, çok yanlış" gibi...
  • Şiddet içerikli programlar izletmek: Bu sadece film olmayabilir, bazı çizgi filmler de son derece yanlış örnekler içerebilir. Bu yüzden çocuğumuza izleteceğimiz çizgi filmlerde dahi seçici olmalıyız.
  • İlgisizlik: Çocuğumuzla yeterince ilgilenmemek, kaliteli vakit geçirmemek onu hırçınlaştırabilir ve ilgi çekmek için böyle davranışlara itebilir.
  • Aile içi tartışmaların çocuğun yanında yapılması: Aile içi şiddetten bahsetmiyorum bile, bu kesinlikle çocuğunuzu çok yaralayacak ve davranış bozukluklarına yol açacaktır. Ancak çocuğunuzun yanında birbirinize bağırmanız bile onun huzurlu bir ortam ihtiyacını elinden alır ve hırçınlaştırıp şiddete yöneltebilir, kötü örnek olur.
  • Büyük kardeşlerinin kendi aralarında kavga etmesi ya da kardeşlerine fiziksel müdahalede bulunması: Evdeki kurallar yalnızca çocuğunuz için geçerli olmasın, koyulan kurallara siz ve babası da dahil tüm aile bireyleri uymalı.
  • Çocuğa şiddet: Anne/babadan büyük kardeşlerden şiddet gören çocuk mutlaka bunu başkalarına uygulayacaktır. Çocuğunuza kesinlikle, hiçbir durumda, ASLA el kaldırmayın. Bu hem çocuğunuzun onurunu, kişiliğini ve size olan güven duygusunu etkiler hem de onu yanlış davranışlara daha çok iter. Unutmayın çocuğunuzun istemediğiniz birşeyi yapmamasını sağlamanın en güzel yolu; buna ona mantıklı ve düzgün bir dille tekrar tekrar açıklamaktır.
  • Çocuğunuzu aşırı kuralcı, aşırı baskı altında ya da tutarsız yetiştirmek.
  • Çocuğunuzu çok fazla eleştirmek ya da başkalarının yanında eleştirmek: Bu hareket aynı zamanda çocuğunuzun kişiliğini ve özgüvenini de olumsuz etkileyecektir.
  • Çocuğunuzu çok sert yetiştirmek, sürekli ceza vermek, yeterince sevgi göstermemek.
  • Çocuğunuzun hatalı davranışlarının üstünde çok durmanız: Çocuğunuzun hatalı davranışını gördüğünüzde mümkün olduğunca kısa ve net bir şekilde açıklayarak konuyu kapatın, hatta eğer çok önemli değilse görmezden gelin yada üstü kapalı ima edin.Mesela çocuğunuz yalan söylediğinde bunu sık tekrarlamıyorsa; "anneler kendilerine doğru olmayan bir şey söylendiğinde bunu hissederler, doğruyu söylememek çok kötü bir davranıştır" diyebilir yada konuyla ilgili örnek bir masal anlatabilirsiniz. Ama "sen yalancısın" gibi bir etiketleme çok yanlış olacaktır. Çocuğunuz birirne vurduğunda da bu böyledir: "sen kötü bir çocuksun" yada "çok yaramazsın" değil "bu yaptığın çok yanlış bir hareket" demek gerekir.

    
Tüm Sorularınız ve Önerileriniz için...

24 Kasım 2012 Cumartesi

KARDEŞ KISKANÇLIĞI NASIL ÖNLENİR?




  1. Hamile olduğunuzu karnınız belli olmadan ve başkasından duymadan söyleyin: ona sevginizin asla değişmeyeceğini mutlaka belirtin.
  2. Çocuğunuza doğumdan sonra durumun nasıl olacağını açıklayın. Mutlaka dürüst olun: Örneğin; onunla ilk zamanlar eskisi kadar ilgilenemeyeceğinizi, ama bu durumun geçici olduğunu, yine de ona mutlaka her gün belli bir zaman ayıracağınızı söyleyin.Sana da bebekken böyle çok vakit ayırmıştım gibi örnekler verin.
  3. Eğer isterse ve anlayabilecek durumdaysa; bebeğinizin attığı tekmeleri dinletin, sizinle birlikte aylık bebek kontrollerine götürün.
  4. Hala emziriyorsanız ve sütten kesmeyi düşünüyorsanız doğumdan bir kaç ay önce başlayın.
  5. Doğuma yakın zamanlarda çocuğunuzun hayatında ciddi değişiklikler yapmayın: tuvalet eğitimi, kendi odasında yatmak gibi...Erteleyin ya da çok daha önce yapın.
  6. Bebek doğduğunda onu kreşe göndermeyi ya da birinin yanında bakılmasını düşünüyorsanız bunu önceden kendisine açıklayın ve doğumdan önce bir kaç alıştırma yapın. Mümkünse evde bakımına yardım edecek birini bulmanız çok daha iyi olur.
  7. Bebek doğduğunda ona dokunmasına yavaşça sevmesine izin verin. Doğumdan sonraki ilk karşılamanızda bebeğinizi beşiğine bırakıp çocuğunuzu kucağınız boş karşılayın. Sizi kardeşine kaptırdığını düşünmesin =).
  8. Ufak kıskançlıklarını görmezden gelin kıskandığı zaman ona ilgi ve sevgi göstererek durumu tekrar açıklayın, sakinleştirin.
  9. Eğer çocuğunuz hoşlanmadıysa abi/abla oldun diye ısrar etmeyin. Evi küçük çocuğu olarak kalmak istiyor olabilir.
  10. Genelde ona bebekle ilgili sorumluluk vermek işe yarar bir yöntemdir. Ama bazı çocuklar bundan hoşlanmayabilir. Bir deneyin ama rahatsız olduğunu hissettiyseniz ona kardeşin sana emanet ya da hadi bezini getir gibi şeyler söylemeyin. Bunun işe yarayıp yaramayacağı çocuğunuzun karakter özellikleriyle ilgilidir. Bencil ve aşırı kıskanç bir yapısı varsa bu yardımlar onu daha da itebilir ama yardımsever ve sahiplenici bir çocuksa bu yöntem çok işe yarayacaktır.
  11. Eve gelen misafirler çocuğunuza, kardeşine alışıp alışmadığını sorarsa, onun yerine; "Alıştı canım abi/abla oldu artık, çok sevdi kardeşini..." gibi cevaplar vermeyin.Çocuğunuz cevap vermek istemezse; "daha tanışıyorlar" diyerek çocuğunuzun kendisini baskı altında ve mecbur hissetmesine engel olmuş olursunuz.
  12. Çocuğunuzun bebeğine kullanacağınız eşyalarını doğumdan bir kaç ay önce kaldırın. Böylece onun olan şeylere artık bebeğin sahip olduğunu düşünmeyecektir.Bebeğiniz doğduğunda birlikte yeniden çıkartabilirsiniz.
  13. Mutlaka çocuğunuza zaman ayırın. Bebeğe bakacak biri varsa birlikte dışarı çıkın ya da başka bir odada başbaşa onun hoşuna giden bir şeyler yapın.
  14. Bebeğinizle ilgilenirken çocuğunuzla da ilgilenin; bebeği emzirirken çocuğunuza da masal anlatabilir, sohbet edebilirsiniz.
  15. Çocuğunuzun bu yeni durum hakkındaki fikirleri ve duyguları hakkında konuşmaya teşvik edin. Böylece endişelerini içine atıp mutsuz olmaz.
  16. Çocuğunuza birkaç günde bir hediye alın özellikle bebeğe bir şey alıyorsanız mutlaka ona da birşey alın.
  17. Evdeki kuralları değiştirmeyin: çocuğunuzun yemek, uyku saatlerini her zamanki rutinde devam ettirin.
  18. Eve gelen misafirlerin bebeğe hediye getiriyorlarsa çocuğa da ufak birşey getirmelerini rica edin, edemiyorsanız da getirilen hediyeyi çocuğunuza göstermemeye çalışın. Eve gelen misafirin önce çocuğunuzla ilgilenmesini hatırlatın.
  19. Bebeğin ondan çok hoşlandığını, onu sevdiğini söyleyin. Birlikte bebeği inceleyin, tanıyın.
  20. Unutmayın çocuklar eğlenceli ve komik şeyleri severler, onunla birlikte bebeğinize gülün, gaz çıkarmasının, hareketlerinin komik olduğunu söyleyin.


21 Kasım 2012 Çarşamba

2012'nin En Güzel Gülen Bebeğini Arıyoruz...

O muhteşem gülüşü ile sizin bebeğinizin “2012’nin en güzel gülen bebeği” olmasını ister misiniz?

Bebeğinizin en güzel gülen fotoğrafını ya da videosunu bizimle paylaşın, hem bebeğinize ömür boyu hatırlayacağı bir anı hediye edin hem de onun bol bol gülen fotoğraflarını çekeceğiniz iPad 2, fotoğraf makinesi ve sürpriz hediyeler kazanma şansını yakalayın.

Unutmayın, yarışmaya ne kadar çok video ya da resim ile katılırsanız kazanma şansınız o kadar artacaktır.

Kazanmak için hemen tıklayın!

Hürriyet Aile
Bir bumads advertorial içeriğidir.

19 Kasım 2012 Pazartesi

Ben Umursayacağım...!

    Bir arkadaşımız google' a: "AMAN BENİ UMURSAYAN MI VAR!?" yazmış. 
Karşısına benim blog çıkmış. 
O arkadaş kimse çıksın ortaya, söz veriyorum; 
BEN UMURSAYACAĞIM...! (=

BEBEK ARABASI ALIRKEN NELERE DİKKAT ETMELİ?

    İnsan ilk çocuğunda o kadar heyecanlanıyor, o kadar çok bebeği için en iyisini yapmak istiyor ki; her şeyi didik didik didik irdelemekten bazen en önemli şeyi kaçırıyor. Biz eşimle bebek arabası almaya gittiğimizde gerçekten çok bunalmıştık...
  • Yok 3 tekerlek olursa daha kolay devrilir tehlikeli.
  • Yok siyah olmasın, bebeğin dikkatini renkli şeyler çeker. Turuncu olsun içeride de hoş bir ışık-ortam olur.
  • Yok ağır olmasın.
  • Yok çok pahalı olmasın. Malum 2000-4000 TL'ye bebek arabası var (bir 85 model Ford Taunus parası(= ).
    Gelelim sadede... Bunların hepsi tabi ki çok önemli özellikler; Ancak onun kadar önemli hatta çok önemli bir şey var. Benden "800 TL araba parası+almak zorunda kalacağım ikinci arabanın parası" boşuna çıktı sizden de çıkmasın. 

    Alacağınız bebek arabası genelde anakucağı ile takım olarak satılıyor. Anakucağını almanız bebeğinizin güvenliği açısından çok önemli arabayla seyahat ederken. Yalnız bu anakucağını sadece 5-6 hatta benimki gibi tosun bir bebekse 3-4 ay kullanabiliyorsunuz. Bu yüzden de bilmem hangi markanın anakucağı takımına dünya para vermenize gerek yok. Hesaplı ama mutlaka "5 nokta emniyet kemer sistemli" sağlam bir anakucağı almanız yeterli olacaktır. 

    Gelelim bebek arabasına burada unutmamanız gereken ilk şey her şeyde olduğu gibi güvenlik... İkincisi ise BEBEĞİNİZİN HEP MİNİCİK KALMAYACAĞI, BİRGÜN 15 KİLOLUK KOCA BİR DANA OLACAĞI VE O ARABADA RAHAT HAREKET ETMEK, YATIP UYUMAK İSTEYECEĞİDİR.

   İşte bu sebeplerden dolayı (gözlemlerime göre anakucağının takıldığı bebek arabaları daha dar oluyor) size;
  • Mutlaka güvenlikli, devrilme riski olmayan, emniyet kemerli,
  • Oturma ve yatma alanı geniş ,
  • Mutlaka yatırılabilen: Çünkü bebeğiniz uyumak isterse yatabileceği bir araba olmazsa alışverişiniz ya da geziniz hem siz hem bebeğiniz için tam bir işkenceye dönecektir.
  • Üstü kapanabilen, güneşli havalarda ya da bebeğiniz uyuduğunda ışıklı ortamlarda rahat etmesini sağlayacak,
  • Çok hafif: Başta alırken bir iki kaldırmada hafif gelse de, sırtınıza alıp, kucağınızda bebek sırtınızda araba merdiven çıkarken o kadar hafif gelmeyecek emin olun.
  • Katlanıp sırtınıza takılabilen
  • Fiyatı uygun: Unutmayın bebek arabası, sırtınızda taşırken oraya buraya çarpacak, bagaja tıkılacak, vs vs... Bu yüzden de dünya para vermeye gerek yok. Sağlam olsun yeter. Sonra çizildi büküldü diye içiniz yanmaz.
    Tüm bu bilgiler ışığında size bir ana kucağı ve yatabilen bir pinokyo araba(çoğu yatmıyor dikkat edin) almanızı tavsiye ederim. Bunun tek dezavantajı Bebeğinizi ilk aylarda anakucağındayken araba ile gezdiremeyeceksiniz. Ama arabanın içine battaniye ve yastıklarla daha rahat bir yer bile oluşturabilirsiniz. Evet benim paylaşacaklarım bu kadar halihazırda ben de şu anda rahat bir pinokyo aramaktayım. Eğer bulursam güzel bir şey size de söylerim. Çünkü oğlum arabsına sığmıyor artık içindeki dolgu malzemelerinin kalabalığı ve yerinin darlığından.


18 Kasım 2012 Pazar

DİKKAT ÇEKMEK İSTEYEN ÇOCUĞA NASIL DAVRANILMALI?


  Öncelikle şunu aklımızdan çıkarmamalıyız: Eğer çocuğumuz dikkat çekmeye çalışıyorsa,
mutlaka bunun bir nedeni vardır. Yapmamız gereken ilk şey, sorunun kaynağına inerek,
neden dikkat çekmeye çalıştığını bulmaktır.

Dikkat çekmeye çalışan çocuklar şu davranışları gösterebilir:
  • Okulda saldırganlık, geçimsizlik, 
  • İçe kapanıklık
  • Yüksek sesle konuşma, bağırma
  • Saygısızlık
  • Küfür etmek
  • Yalan söyleme
  • Hırsızlık
  • tehlikeli hareketler yapmak
  • Kendine zarar vermek(dudağını yolmak yaralarını yolmak, saçını çekmek ya da koparmak, kafasına vurmak gibi...
  • Nedensiz ağlamalar
  • İsteğini bağırarak yada ağlayarak belirtmesi
  • Yemek yememek
  • Sizin onaylamadığınız davranışları bilerek ve inatla yapmaya devam etmesi
  • Sürekli size yardım etmeye çalışması
Çocuğunuzun dikkat çekme nedenlerinden bazıları şunlardır:
  • İlgisizlik: İlla tamamen ilgisiz olmasına gerek yok. Örneğin; çocuk anneannesi, babaannesiyle oynuyor, ilgi  görüyordur ama sizinle çok vakit geçiremiyordur ya da sizinle vakit geçiriyor ama babasını az görüyordur.
  • Kalitesiz vakit geçirmek: Birinci madde de sözünü ettiğim vakit geçirmek; sürekli yanında olmanız, tabiri caizse çocuğunuzu çanta gibi yanınızda gezdirmeniz demek değil tabi ki. Çocuğunuza özel zaman ayırmak, onunla oynamak, birlikte dolaşmak, resim yapmak gibi çocuğun hoşuna gidecek ve onu önemsediğinizi hissettirecek zamanlar yaratmalısınız. Böylece bu aktiviteler sırasında çocuğunuz size kendisini daha kolay ifade edebilir ve aranızdaki ilişki güçlenir.
  • Kardeş kıskançlığı: Yeni gelen kardeşlerini kıskanan çocuklar bunu açıkça ifade edemediklerinden ve suçlanmaktan çekindiklerinden, dikkat çekme yöntemlerine başvururlar. Çocuğunuza kardeşiyle ilgili küçük sorumluluklar vermek (kardeşinin bezini getir de altını değiştirelim abisi/ablası, kardeşin sana emanet gibi), ona özel zaman ayırmak ve "gel seninle başbaşa oyun oynayalım yemek yiyelim" gibi sözlerle bunu ona belirtmek işe yarayacaktır.
  • Anne-Babanın boşanması yada evde sürekli kavga olması: Boşanmış ailelerin çocukları bu yönteme en çok başvuran çocuklardır. Çocukların yetişkinler gibi sorun çözme, sorunlarını dile getirme ve onlarla baş etme yetileri gelişmemiştir. Aile içi gerginlik ve boşanma ise çocuğun kaldıramayacağı bir yüktür. Bu noktada aileler çocuklarına çok bilinçli yaklaşmalı, onların yanında kavga etmemeli, boşanma konusunu aralarında konuşmamalı, boşandıktan sonra çocuğu iki tarafında sık sık görmesi sağlanmalı, taraflar birbirini kötülememelidir. Bu konuya evde sürekli kavganın içinde büyüyen ve ayrılan anne-babanın çocuğu olarak ileride genişçe yer vereceğim. Yaşayan biri olarak söylüyorum, çocuğunuz bu durumdan sizin tahmin ettiğinizden ve hissettiğinizden kat kat daha fazla üzülüyor.
  • Ayrıca çocuğunuz dikkat çekmeye çalıştığında ona tepki vermemelisiniz. Eğer amacına ulaşırsa daha çok dikkat çekmeye çalışacaktır. Çocuğunuza; ne yapmaya çalıştığının farkında olduğunuzu, eğer size istediğini ya da derdini açıkça anlatırsa ona daha çok yardımcı olacağınızı söyleyin. "Annecim, böyle davranarak istediğini elde edemezsin, bu şekilde seni anlamakta güçlük çekiyorum. Gel bir anlaşma yapalım; sen bana ne istediğini ya da neden böyle davrandığını açıkça anlat, birlikte bir çözüm yolu bulalım." gibi cümleler hem çocuğunuzun kendisini ifade etmesini sağlayarak rahatlatacak hem de aranızdaki ilişkiyi güçlendirecektir. Sabırlı ve tutarlı olursanız bu durumdan rahatlıkla kurtulabilirsiniz.
Genel olarak dikkat çekme yöntemlerini, nedenlerini ve yapılması 

gerekenleri paylaşmaya çalıştım. Ek olarak çocuğunuza nedensiz, durup dururken, onu çok sevdiğinizi, kendisine güvendiğinizi, çok akıllı ve başarılı olduğunu söylemek de işinize yarayacaktır. Çocuklarımız ayna gibidir. Bir yerde hata görüyorsak

 mutlaka önce dönüp kendimizi sorgulamalıyız.


Not: Eğer eklemek istediğiniz yada sormak istediğiniz şeyler olursa bana yorum bölümünden ya da mail yoluyla ulaşabilirsiniz. En kısa zamanda size cevap vermekten mutlu olurum.

Tüm Sorularınız ve Önerileriniz için...

16 Kasım 2012 Cuma

EŞİNİZ SİZİ ALDATIYOR MU?


  Bu başlığı dikkatinizi çekebilmek, size ulaşabilmek için attım! Umarım bu yazımı, 3 dakikanızı ayırıp sonuna kadar okursunuz...


    Eşim beni aldatıyor mu?
    Eşimin beni aldattığını nasıl anlarım?
    Aldatılıdığınızı nasıl anlarsınız?


   Bu yazıları o kadar çok okuyordum ki bir ara... Ondan sonra içinden 2-3 maddeyi de tutturunca -ki zorlamaya  gerek yok, illa ki bir kaçı tutuyor- evde kavga kıyamet. Eee kaçınılmaz son; akşama kadar kurup kafada, akşam işten zaten canı burnunda gelmiş olan eşime, beş karış suratla hesap sorunca giriyorduk birbirimize. Bütün gün evde; "Şimdi kiminle, nerede? Kesin aldatıyor işte bak kaç tanesi tuttu... Bana bunu nasıl yapar....!" diye gezinerek yok yere kendime çektirdiğim eziyeti saymıyorum bile. Sanki aldattığını yakalasam rahatlayacağım... O denli...
 
    İyi de bunlara neden kanıyoruz? Geçenlerde yine böyle bir yazı gördüm: Listede neredeyse 40-50 madde var. Adamın yeni bir dizi izlemeye başlamasından tutun da morali bozuk olsa kabahat neşeli olsa kabahat... Yok vicdan azabından yakın davranır, yok başka biri olduğu için uzak davranır... İyi de hangisi?
 
    Bu yazıdaki saçmalığı, kıskançlığı mantığını kör etmemiş herkes anlar. İyi de karşımızda sözü edilen "şüpheli kişi" robot mu? Birgün sinirli, ertesi gün neşeli, ertesi gün canayakın olmaya hakkı yok mu? Biz her gün aynı ruh halinde, her gün aynı mesafede miyiz?

     Biz evden çıkmadan parfüm sürdük diye "şüpheli kişi" oluyor muyuz? Hem ter kokan erkeklerden nefret edip hem de eşimiz parfüm sıktı diye olay çıkartan yeryüzündeki dişi türü yalnızca biziz herhalde.

     İşte, tüm bu nedenlerin size verdiği aydınlanmaya dayanarak, gelin vazgeçin bu huyunuzdan. Başta zor olacak, kurup duracaksınız. Ama tutun kendinizi... Bir süre sonra aklınıza bile gelmeyecek.

     Ayrıca eğer aldatılıyorsanız elbet bir gün karşınıza çıkar. Ne yapacağınıza o zaman bakarsınız. Ama şuanda aldatılmıyorsanız... Hayatınızı kendinize ve ailenize zehir etmektesiniz... İlginizi çektiyse ve kıskançlıktan kurtulmak istiyorsanız, bu yazımı da okumanızı şiddetle tavsiye ederim..!

http://kadinnkadina.blogspot.com/2012/11/kiskancligi-yenmenin-yollari.html

12 Kasım 2012 Pazartesi

EVLİLİĞİNİZİ TEHDİT EDEN BİR KADIN VARSA BUNLARI YAPMAYIN!


  1. Asla ve asla kadınla kendinizi olumsuz kıyaslamayın: Kendinize olan özgüveninizi kaybederseniz maça 1-0 geriden başladınız demektir. Aksine sizin daha üstün özelliklerinizi düşünün, bunları öne çıkarın.
  2. Karşı tarafı içinize sokmayın: Yakın olursak yanlış yapmaz diye düşünmeyin, -eğer böyle bir şüpheniz varsa onun eşinize ya da eşinizin ona ilgisi olduğunu düşünüyorsanız- mesafenizi koruyun. Böylelikle birbirlerini daha iyi tanıyacakları bir fırsat vermemiş olursunuz.
  3. Eşinize kendisinden şüphelendiğinizi çok hissettirmeyin: Eşinizden sürekli şüphelenirseniz onu bu davranışa daha çok itersiniz. Aksine ona güvendiğinizi vurgulayın ki güveninize layık olmaya çalışsın. Ama ortada ciddi, şüphe gerektirecek bir durum varsa da ayakta uyuyor durumuna düşmeyin, dozu iyi ayarlayın.
  4. Aynı ortamda bulunmak zorundalarsa görüşmelerini yasaklamayın: Mesela kocanızın iş arkadaşı olabilir. Selam bile verme, konuşma gibi yasaklar koymayın. Bu hem mümkün değildir hem de "yasak elma cazibesi" yaratmayın. Ayrıca çok tepki verirseniz eşiniz mecburiyetten konuşmalarını, aynı ortamlarda bulunmalarını saklamak zorunda kalır, zamanla da sizden birşeyler saklamaya alışır ve sakladığında başına birşeyin gelmediğini fark ederek daha rahat davranmaya başlar.
  5. Karşı tarafla aynı ortamda bulunmak zorundaysanız -ki eğer sizin de katılabileceğiniz ortamlarsa genelde katılın- mutlaka bakımlı olun: Onun sizden daha bakımlı görünmesine fırsat vermeyin. Unutmayın çirkin kadın yoktur, bakımsız kadın vardır. Ayrıca sizi kolay lokma olarak görmesine ve kendisine olan güveninin artmasına izin vermeyin.
  6. Aynı ortamdayken güler yüzlü ve mutlu görünün: Zor bir durum olduğunu biliyorum ama soğukkanlılığınızı koruyun. Aksi takdirde karşı tarafı ciddiye aldığınızı hissettirir ve havaya girmesine neden olursunuz.
  7. Onun yanında kocanıza karşı sevecen ve yakın davranın, kur yapın: Zor olduğunu biliyorum -o sırada kocanızın kafasına, "balık kızartma tavası"yla vurmak istiyor olabilirsiniz- ama tutun kendinizi. Böylelikle karşı tarafa: "Bizim mutlu bir evliliğimiz var ve birbirimizi seviyoruz. Anlayacağın buradan sana iş çıkmaz kızım!" mesajı vermiş olursunuz. Ancak dikkat edin, aşırıya kaçarsanız; ya durumu çaktırır yada sırnaşık pozisyonuna düşersiniz.
  8. Eğer karşınızda hafif meşrep bir kadın varsa onunla yarışacağım diye komik duruma düşmeyin: Böyle bir durumda asaletinizi koruyun, size yakışmayacak tavırlar sergilemeyin. Taş yerinde ağırdır. Erkekler bu tip kadınlarla o anda muhabbet edip gülebilirler ama emin olun basitliğinin farkındadırlar.
  9. Karşı taraf bilgiçlik taslayıp prim yapmaya çalışıyorsa onunla "ben daha çok biliyorum" yarışına girmeyin: Böyle yaparak sınıfta daha çok şey bildiğini ispatlamaya çalışan kompleksli öğrenci imajı yaratırsınız ki tam bir fiyasko olur. Hatta eğer dozunu ayarlayabilirseniz alttan alta dalga geçin, böylelikle planı ters teper, bocalamaya başlar ve komik duruma düşer. Ama dikkat edin dozunu kaçırırsanız, açıktan saldırırsanız antipatik olursunuz. Zekanıza güvenin.
  10. Bir köşeye geçip, susup, surat asarak oturmayın: Muhabbete katılın, neşeli olun, meydanı boş bırakmayın!
  11. Karşı tarafa sürekli saldırmayın-fiziksel saldırıdan bahsetmiyorum tabi ki-: Bu karşı tarafı mağdur sizi suçlu yapar. Eşinizin koruma içgüdüsünü lehinize çevirin. Karşı tarafın mağduriyetten prim yapmasına, teselli edilmesine ve sizin adınıza ondan özür dilenmesine fırsat vermeyin. Bu aynı zamanda kocanızın sizden utanmasına da neden olacaktır.
  12. Karşı tarafı, eşinize karşı sürekli eleştirmeyin: Bu ortada hiçbir şey olmasa bile, eşiinizde o kadına karşı savunma mekanizması geliştirir ve aranızdaki çatışma büyür. Aksine kadını yok sayın, durduk yere hatırlatmayın. Eğer elinize sağlam bir açığı geçerse bunu mutlaka kullanın, açığını ortaya dökün. Böylece karşı tarafı sürekli kötülemediğiniz için daha çok ciddiye alınırsınız.
  13. Evde eşinize kötü davranmayın, aranıza mesafe koymayın, ihmal etmeyin: Eşinize kötü davranmanız onun bunalmasına, konuşacak birilerini aramasına, sizinle artık birşey paylaşamadığını, huzur bulamadığını düşünmesine neden olur. Gerisini zaten tahmin edersiniz! Tam tersine eşinize her zamankinden daha ilgili ve yakın davranın.

Tüm Sorularınız ve Önerileriniz için...

BEBEKLERE BAĞIRMAK!!!


   Arama istatistiklerine baktığımda "bebeklere bağırmanın sonuçları"nın çok aratıldığını gördüm ve çok üzüldüm. Ben oğlum ilk doğduğunda öpmeye kıyamıyordum. Şimdi birazcık sert konuşsam gözündeki endişeyi görüyorum ve kendimden soğuyorum. Hal böyle olunca da bir bebeğe  bağırmanın zararlı olup olmadığını sorgulatmayı bile aklım almıyor. 

   Bağırmanın da ötesinde; ilk 6 ayında anne şefkati ile, sakin-huzurlu bir ortamda büyütülen, ağlatılmayan çocukların; ilerki yaşamlarında çok daha mutlu özgüveni yüksek ve iyimser bireyler oldukları, araştırmalarla ispatlanmış. 

   Peki bırakın kendisine bağırmayı, yanında başkasına bile bağırılan bebeğe sizce bu huzur ve sükunet dolu ortamı sağlamış olur muyuz? Ayrıca, ufacık bir tıkırtıya bile irkilen, sıçrayan bebeklerin, bağırmaktan korkmaması mümkün müdür?

Kendisine bağırılan bebekler:

  • Huzursuzlaşır
  • Mutsuz olur
  • Sevilmediğini ve istenmediğini hisseder
  • Hırçınlaşır
  • Korkaklaşır her şeye irkilmeye başlar
  • Ruhsal dengesi bozulur
  • Kendisini güvende hissetmez
  • Uyku ve beslenmesinde aksamalar başlar
  • Kişilik gelişiminde dengesizlikler görülür

Tüm Sorularınız ve Önerileriniz için...

HAMİLELİK BELİRTİLERİ NELERDİR?

  • İştahta artış (ben bir oturuşta bir öküz yiyebilecek kıvamdaydım=),
  • Regl döneminin gecikmesi ya da çok az miktarda ve koyu renkli olması,
  • Sürekli uyuma isteği, uykuda artış,
  • Yoğun yorgunluk ve halsizlik,
  • Mide bulantısı -sanıldığı gibi sadece sabahları bulanmaz, benim 24 saat bulanırdı-,
  • Sık idrara çıkma, artan vajinal akıntı,
  • Kabızlık,
  • Göğüslerin büyümesi, damarlarında belirginlik, renginde koyuluk, karıncalanma ve hassasiyet,
  • Koku almada hassasiyet,
  • Aşerme ya da tiksinme,
  • Duygusallaşma...
    Yukarıda saydığım belirtilerin birkaçı varsa bir test yapmanız iyi olur. 
    Eğer anne olmak istiyorsanız, umarım hamilesinizdir. Anne olmak isteyen bir kadın için, cevabını beklemenin en zor olduğu sorudur sanırım: "Acaba hamile miyim?".
    Umarım her şey gönlünüzce olur.



Tüm Sorularınız ve Önerileriniz için...

11 Kasım 2012 Pazar

İŞTE BİZ KADINLARIN EN BÜYÜK HATASI

ÇÖZÜM ÜRETMEK YERİNE DERT ÇEKMEK!

    Şu lafı duymuşsunuzdur: "Bizim kadınlarımız çilekeştir..."!

    Peki bu iyi bir özellik midir? Bence tartışılır...

    Eğer çilekeşten kasıt; başına gelen kötü durumlara, sonuna kadar mücadele ederek, değiştirmeye çalışarak katlanmaksa tamam diyecek lafım yok.

    Ama... 'Başına ne gelirse, kaderine isyan eder ve oturur çeker' demekse burada sözü edilen çilekeşlik -ki bence anlatılmak istenen şey kesinlikle bu- bu bir marifet değil. Bizim kadınımız çilekeştir; çünkü mücadele ruhumuz yok. "Benim kaderim de buymuş n'apalaım!", "Başa gelen çekilir!", "Aman dert bir bende mi var?" gibi cümleler sloganımız gibi olmuş adeta.
 
    Komşu kadınlar bir araya geldiğinde dert yarıştırırlar genellikle. Küçüklüğümden beri kadın muhabbetleri hep ilgimi çekmiştir. Lafa girmeden, hatta içim sıkılarak ve manasız bularak dinlemişimdir çoğunu(Kim derdi ki birgün kadınlarla ilgili bir blog açacağım... ama esas bu sayede açtım sanırım bu blogu, kendimize objektif bir gözle bakabildiğim için.). Çünkü bu muhabbetler hep bir kısır döngü içindedir; çözüm üretmek adına bir konuşma yapılmaz, "Benim de başımda bu dert var", "Aman seninki de bi'şey mi!", "Tüh, vah, yazık"larla son bulur konuşma.

    Peki neden böyledir..? Aciz olduğumuz için mi? Zeka seviyemiz mi düşük? Beceriksiz miyiz?

    Kesinlikle HAYIR!


    Sadece mücadeleci değiliz ve kendi hayatımızın kontrolünü başkalarına bırakıyoruz. Hatta başkalarına da değil, hayatın akışına bırakıyoruz iplerimizi, akıntı kime sürüklerse o eliyor eline. Bugün babamız, annemiz, yarın kocamız, hatta görümcemiz, öbür gün patronumuz, arkadaşımız...
    Tabi ki burada sözünü ettiğim; ortada bir problem yokken, laf olsun diye diklenmek ya da bencillik yapmak değil. Ama bugünümüzü ve geleceğimizi tehdit eden bir durum varsa; "DUR!" demeyi bilip kendimizi korumamız gerek.

  • Üniversite sınavından çok yüksek puan alarak, ilerde çok daha başarılı olacağı mesleği seçecekken, sırf babası başka bir tercih yapmasını söyledi diye başka bir bölüm okuyarak, mezun olduktan sonra bilmemkaç yıl yıl işsiz kalan genç kız...
  • Kocası çalışmıyor, evine bakmıyor diye bütün gün ona buna dert yanıp sızlanmak yerine, bir iş bularak çocuğunu geçindirmeyen kadın...
  • İşyerinde herkesten çok çalışmasına rağmen, hakettiğinden az değer gören ve kullanılan, ama yeni bir iş aramayan hakkını savunmaya kadın...
  • Kayınvalidesiyle yaşadığı problemleri, kocası ve konukomşu dahil herkese anlatan, boş çekişmelere giren, fakat karşılıklı oturup mantıklı bir konuşma yaparak çözüm üretmeye çalışmayan, bu durumu hafifletmeye çalışmayan kadın...
  • Herkese çocuğunun yaramazlığından ve sorumsuzluğundan dert yanıp, bu durumu nasıl çözebileceğini araştırmayan, çocuğuna yoğunlaşıp bu durumu düzeltmeye çalışmayan kadın...
  • Erkek arkadaşı kıskanç diye üniversiteye devam etmeyip evde oturan ve okusaydı ne kadar başarılı olurdu diye düşünerek hayıflanan genç kız..

    Maalesef bu liste daha uzar gider. Biz de bu akıl oldukça... Biz hayatımızın kontrolünü elimize almadıkça; daha çok, evde oturup çevremizdekilere dert yanarak kendimize acımaya devam ederiz.
    Unutmayın birşeyleri değiştirmek için önce kendiniz değişmelisiniz.

    Eğer çevrenizde bir önder yoksa, akıntıya kapılıp sürüklenmek yerine, kalkın ve onlara siz önderlik edin..!



Tüm Sorularınız ve Önerileriniz için...

10 Kasım 2012 Cumartesi

ÇOCUĞUNUZA BASKI YAPMANIN OLUMSUZ ETKİLERİ

    Eğer çocuğunuza çok baskı yaparsanız onu yalan söylemeye itersiniz.

Çocuğunuzun sürekli yoğun bir stres altında ve tedirgin hissetmesine neden olursunuz.

Çocuğunuz isyankar ya da tam tersine tek başına karar veremeyen bağımlı bir çocuk haline gelir.

Çocuğunuzun özgüven gelişimini kısıtlarsınız.

Çocuğunuzun karar verme mekanizması gelişmez, hata yapmaktan korkar ancak daha çok hata yapar.

Başkalarından çok kolay etkilenir. Kişilik bozuklukları geliştirebilir.

İçine kapanık biri haline gelir.

Kendisini ifade etmekte zorlanır.

Pısırık ya da tam tersine kavgacı olabilir.

Anne babasına öfke, kin ve nefret geliştirebilir.

Duygusal sosyal ve zihinsel zeka gelişimleri olumsuz etkilenir.


9 Kasım 2012 Cuma

BEBEĞİNİZ KAHVALTISINI YEMİYORSA


  Bir haftadır oğluma kahvaltı yediremiyorum. Hatta devam sütü, yoğurt, meyve... Herşeyi reddediyor sadece sebze çorbası içiyordu.


   Çizgi film izletmek, reklamlar, güldürerek kandırıp ağzına tıkıştırmak... Yok hiçbiri işe yaramadı...

   İsterse 3 gün beni uyutmasın katlanırım ama 3 öğün yemediği zaman bende moral falan kalmıyor tabi.

   Sonunda pes ederek doktorunu aradım ve şimdi yedirebiliyorum.

   Bulduğum yöntemi sizinle de paylaşmak istedim:

   Sebzeye hayır demediği için kahvaltısını haşlanmış patates ve brokolinin içine; peynir, yumurta sarısı, pekmez ve hazırlanmış devam sütünü karıştırıp püre yaptım. Tadına baktım bana göre tam bir işkence yemeği ama benim ufaklık bayıla bayıla koca bir tabağı bitirdi.

   Sonunda yüzü güldü, 1 haftadır açlıktan huysuzlanıp durmuştu. Tabi o yemek yiyince benim de yüzüm güldü. Belki sizin de işinize yarar. Bazı bebekler tatlıyı sevmiyor bazıları seviyor. Benimki tatlıyı sevmeyenlerdenmiş. Bebeğiniz birşeyi yemiyorsa ısrarcı olmayın. Onun damak zevkini çözüp sevdiği şeyleri bulmak lazımmış; "tecrübeyle sabit".

   Bir de devam sütünü içmiyorsa içine bir tatlı kaşığı pekmez onu da yemezse çay kaşığının ucuyla tuz atıp deneyin. Benimkinde tuz işe yaradı.

Önemli Not: Tuzun bebeklerde bir yaşına kadar yasak olduğunu unutmayın. Yalnızca çözümsüz kaldığınız noktada ve doktorunuza danışarak kullanın. Benim oğlumun aylık kontrollerini yapan Prof. de sanırım bunu düşünerek kar/zarar değerlendirmesi yaptı ve tuz önerdi. Çünkü özellikle sütten kesilen bebeklerin, ek gıdalara geçseler de mutlaka günde 500 cc devam sütünü içmeleri gerekiyor.


BEBEĞİNİZ İÇİN YOĞURTLU SEBZE ÇORBASI TARİFİ



  • 3 çorba kaşığı yoğurt
  • 2 çorba kaşığı haşlanmış kabak
  • 1 çorba kaşığı haşlanmış pirinç
  • 50 ml su
  • 1 çay kaşığı zeytinyağı
    Kabakları ve pirinci ayrı ayrı haşlayın. Yoğurdu, kabakları ve pirinci suyu ekleyerek karıştırın. Piştikten sonra yağı ilave edin. Bebekler pütürlü gıdalarda daha çok kusarlar, hazırladığınız çorbayı rondodan geçirerek püre haline getirin.

    Eğer bebeğiniz yoğurt yemiyorsa bu çorba işe yarayacaktır, olmazsa içine biraz meyve püresi karıştırmayı da deneyebilirsiniz. Ama siz yine de normal yoğurdu arada bir denemekten vazgeçmeyin, birgün yemeye başlayacaktır.

İMAJ DEĞİŞİKLİĞİ CANDIR... KANDIR...!

   Kılık kıyafete taktım bu aralar. Malum kış geliyor... Eee her mevsim değişikliği alışveriş zamanı demek. İyi de niye? Dolabıma bir baktım da şöyle; hep aynı tarz, benzer renkler, benzer modeller...

   Bu sene de gidip benzerlerini alacaksam ne gerek var?

   Türk kadını diye eleştirilip durulan bir milletin kadınları olarak ben de kabul ediyorum ki kıyafet konusunda eksiğiz ya da sıkıcı diyelim. Zaten el altından dağıtılan bir "Evli Kadının Giymesi Gerekenler El Kitabı" mı var nedir anlamadım?

   Moda oldu diye takıyoruz üstümüze o sene ne revaçta ise bitti artık... Herkesin üstünde milli üniforma gibi aynı kılıklar! Kendime o kadar haksızlık etmeyeyim; ben arada bir yenilerim kendimi. Ama arada bir işte... Neden peki...? neden her gün başka başka kadınlar olmayalım. Bir gün entelektüel, bir gün asi, bir gün hanımefendi, bir gün ciddi ve mesafeli, bir gün uçarı ve çocuksu...

    Biz imaj değişikliğini saçımızı değiştirmekten ibaret sanıyoruz, değiştirmek dediğim de rengini 1-2 ton açmak ya da kapatmak o kadar. Halbuki kıyafete göre saç bile yapmıyoruz günlük hayatta.

   Ama yok bu böyle gitmez!

   İmaj değişikliği candır..! Kandır..!

   Haftaya alışverişe gidiyorum. Dolabımdakilerin benzeri bir şey daha alıp dönmeyeceğim o mağazalardan bu sefer..!

   Dip Not: İmaj değişikliği yapalım derken kendimize uymayan bir tarz ya da kılıkla da milleti kendimize güldürmemeye dikkat...!



Sarah Jessica Parker
İdolüm. Moda konusunda ilham almak istiyorsanız
o ve Sex and The City 
birebir.

TEMİZLİK VE MUTFAKLA İLGİLİ PÜF NOKTALAR

  • Sehpada sıcak su koymaktan oluşan halkalar nasıl giderilir? : Sehpanın üzerine kolonya döküp çakmakla yakın 1-2 saniye bekleyip silin. Tam çıkmazsa işlemi tekrarlayın.
  • Yeni alınan mobilyaların içinden boya kokusu nasıl çıkarılır? : Sirkeli ılık suyla silip havalandırın. Aynı işlemi buzdolabının içine de uygulayabilirsiniz.
  • Bulaşık makinenizdeki koku nasıl giderilir? : Parlatıcı gözüne bir tatlı kaşığı sirke koyun.
  • Yağ şişelerinin içi nasıl temizlenir? : Şişenin içine kaya tuzu koyun, suyla çalkalayın ve sonra yıkayın.
  • Yanık tencere nasıl temizlenir? : Tencereyi ateşten indirir indirmez ıslak bezin üstüne koyun ve içine sirke koyarak bekletin.
  • Buzdolabındaki kötü kokular nasıl giderilir? : Bir kase içine süt koyup buzdolabının içinde 1-2 gün ağzı açık bir şekilde bekletin, daha sonra sütü kullanmadan dökün.
  • Çaydanlığın içindeki kireç nasıl sökülür? : İçinde 15 dakika sirke kaynatın yada bir süre yumurta kabuğu atıp bekletin.

BEBEĞİNİZE MEYVE YEDİRMENİN YOLLARI


  1. Rendelediğiniz meyveyi, muhallebinin yada muhallebi kıvamındaki mamanın içine karıştırın.
  2. Birkaç meyveyi rendeleyip karıştırın.
  3. Taze meyve sıkacağı ile sıkarak suyunu içirin.
  4. Son çare, birkaç çeşit meyveyi buharda pişirin. Pişerken biriken suyu ile karıştırıp rondoyla püre haline getirin.
     Oğluma bir haftadır meyve yediremiyordum. Sonunda son yazdığım yöntemi denedim ve başardım. Umarım sizde de işe yarar. 

     Bebeklerimize afiyet olsun...

UCUZ KIYAFET ALARAK ZARAR ETMEK!

    Hayattaki en büyük yanılgım desem abartmış olurum ama o kadar taktım işte bu huyuma...
    Birçok kadın da aynı yanılgıya düşüyordur herhalde. Sonra bir de "Ben kıyafete çok para vermiyorum ki!" diyoruz kendi kendimize. Kim demişti hatırlamıyorum ama altına imzamı atarım şu sözlerin:
    "Ucuz mal alacak kadar zengin değilim."

    Evet aynen öyle. Üstünde 20 TL etiketini görünce "Aaa ne ucuzmuş hem de güzel" diyerek aldığım kazak (fiyatı uygun olunca insanın gözüne daha güzel görünüyor sanırım), eve gelip de iki yıkamada dağılınca anlıyorum zarar ettiğimi ama ne fayda! Ondan sonra bu alıp da iki kere giydiğim şey katılıyor evde giyilecekler kervanına. Dışarı çıkarken de yine aynı terane: "Giyecek hiçbir şeyim yok!".
    Ve sonunda "Aman ne olacak 10 TL-20 TL nasıl olsa" diyerek aldığım bir paçavra serveti yatıyor dolabımda. Ha arada istisnalara çıkmıyor değil tabi; bazen çok ucuza aldığım bir ürün de çok iyi çıkabiliyor ama o da 20 de 1 dir herhalde.
    Oysa Levis' ten aldığım 7 yılını doldurmuş sweetim taş gibi duruyor askısında, 10 yıllık Cat' lerim hala sapasağlam, Colins'ten aldığım siyah kazak 5 yıldır hala simsiyah...
    Üreticiler biz kadınları nasıl kandıracağını çok iyi biliyor anlayacağınız.
    Neyse bu sefer kendime söz verdim, bu huyumdan kurtulacağım. 
    Hem sinirlerime hem de keseme yazık. Size de tavsiye ederim...

8 Kasım 2012 Perşembe

BEBEK ÇORBASI TARİFİ


    İlk olarak şunu söylemeliyim ki eğer alabiliyorsanız mutlaka bir bebe robotu almanızı tavsiye ederim. İnanılmaz pratik, çabuk pişiriyor, püre yapıyor, az yer kaplıyor, bulaşık çıkmıyo ve, buharda pişirirken sebzelerin suyunu da altında biriktirdiği için çok sağlıklı ayrıca. Hayatımı kurtardı diyebilirim. Gelelim çorba tarifine:

  • Kabak
  • Ispanak (6 - 7 yaprak)
  • Brokoli
  • Havuç
  • Taze fasulye
  • Karnabahar (gaz problemi yoksa)
  • Arpacık soğan yada arpacık soğan kadar normal soğan
  • Patates
  • 1 tatlı kaşığı haşlanmış pirinç
  • Yarım yemek kaşığından biraz fazla kıyma
   Öncelikle yukarıda bulunan  elinizde bulunan sebzelerden 2-3 tanesini seçin(her gün farklı kombinasyonlar yapın ki bebeğiniz bıkmasın), küp küp doğrayın. Soğanı, kıymayı, sebzeleri birlikte haşlayın. Haşlanırken biriken sebze suyunu, ayrı bir cezvede haşladığınız pirinci ve sebzeleri rondodan geçirip püre haline getirin(çok az ekmek içi de katabilirsiniz). İçine bir tatlı kaşığı zeytinyağı ekleyip karıştırın. 
   Bebeğinizin çorbası hazır.

   Eğer bebe robotu alamıyorsanız, tencerenin içine önce ters bir tabak yerleştirin, su koyun. Ters tabağın üzerine düz bir tabak(böylelikle sebzeler haşlanırken suları bu tabağın içine birikir) yerleştirin, üstüne ters bir kase daha koyun onun üstüne süzgeç koyup sebzeleri süzgecin içine koyun. Tencerenin kapağını kapatıp yüksek ateşte pişirin.


7 Kasım 2012 Çarşamba

HAMİLELİKTE DUYGUSALLIK ve DEPRESYONLA BAŞA ÇIKMAK

    Yükselen hormonların esiri olmak ya da olmamak... İşte bütün mesele bu..!

    Hamileliğimin ortalarıydı sanırım(eşime sorsanız tamamı der ama...), tamamen kontrolden çıkmıştım. "Çocuklar duymasını izlerken ağlamak" mı dersiniz, "küçükken annem bana şöyle yapmıştı" gibi geçmiş hesapları mı? Eşim beni ciddiye alsa sorundu, gülüp sakinleştirmeye çalışsa sorun. "Değişen hormonların yüzünden oluyor hayatım." dedikçe "Hayır işte! Gerçekten üzülüyorum, sen benden iyi mi biliyorsun ne hissettiğimi" diye iyice ağlıyordum. Teselli etse "Ağlamak istiyorum, bırak da rahatlayayım!", etmese "Neden teselli etmiyorsun bir üzülme desen susarım" diyordum. 5 dakika haber izleyemiyordum.

    Eşimin o dönemlerdeki hakkını ödeyemem. Çocuk bakar gibi baktı bana sağolsun. Tabi yeter deyip dayanamadığı anlar da oldu. Yani sanmayın ki sadece sizin eşiniz isyan ediyor. Ama onlara da hak vermek lazım; bilmedikleri ve anlamadıkları bir durum. Biz de karşımızda çığrından çıkan bir adam görsek ve bize yabancı bir durumdan kaynaklansa, bizim de sabrımız zorlanırdı.

    Bazen tecrübeli bir anneden duyduklarımız, doktorun söylediklerinden bile daha etkili oluyor. Şimdi yaşadığım ve yaşattığım tecrübelerden yola çıkarak size tavsiyem;

  • Öncelikle üzülmenize neden olan şeyin hormonlar olduğunu kabul edin. 
  • Evde üzücü şeyler konuşmayı yasaklayın. 
  • Moral bozucu haberler, olumsuz hamilelik ve doğum hikayeleri, acıtasyonu ilke edinmiş dizilerden uzak durun. 
  • Her gerildiğinizde eşinize sarmayın, bu evdeki gerilimi daha çok artıracak, daha çok üzülmenize neden olacaktır. İlla bir şeye sarmanız gerekiyorsa; damlatan musluğa, yavaşlayan internete, kenarı takılan halıya patlayın...
  • Gerilerek ortalığı cehenneme çevirmek yerine, çocuk gibi naz yapın. Bu sizi daha katlanılabilir bir hale sokacak, hatta sevimli görünmenizi bile sağlayacaktır.
  • Boş kalmayın, vaktinizi mutlaka bir şeylerle doldurun. Bebek bakımı ve en önemlisi emzirmekle ilgili bilgiler edinebilirsiniz mesela. Doğumdan sonra araştırmaya yapmaya pek vaktiniz kalmayacağından hamilelikte edineceğiniz bilgiler çok işinize yarayacaktır.
  • Eğer sizin ve bebeğinizin sağlığı için bir engel teşkil etmiyorsa, arkadaşlarınızla buluşun, sinemaya gidin, gezin tozun. Bu moralinizi yüksek tutacaktır. Ayrıca doğumdan sonra uzun bir süre evden çıkamayacağınız için bu günlerin tadını çıkarmış olursunuz.
  • Size yardım teklifinde bulunanları geri çevirmeyin, her fırsatta dinlenin. Yorgunluk stresinizin artmasına neden olur.
  • Aldığınız kiloları dert etmeyin.
  • Doğumdan sonra geçireceğiniz uykusuz günler için stok yapın, bol bol uyuyun.
  • Bebeğinizle sık sık konuşun. Bu hem bebeğiniz ve aranızdaki iletişim için çok önemlidir hem de sizin moralinizi yükseltecektir. 
    Hamilelik sürecinin hiç bitmeyecekmiş gibi geldiğini biliyorum. Ben de dahil bütün anneler böyle hissediyoruz mutlaka. Ama inanın doğumdan sonra nasıl geçtiğini anlamadığınızı farkedeceksiniz ve keşke o günlerin tadını çıkarsaydım diyeceksiniz. 

    Şunu kesinlikle unutmayın stres anında salgıladığınız hormonlardan olumsuz etkilenir ve gerilir. 

    Bebeğinizle birlikte sakin, mutlu ve huzurlu bir hamilelik dilerim...


BASKICI ANNE OLMAK... İYİ ANNE OLMAK DEĞİLDİR!



   Hepimiz aynı koruma içgüdülerini taşıyoruz, annelere verilmiş çok gerekli bir dürtü olsa gerek bebeğimize iyi bakabilmek için. Ancak önemli olan bunu kontrol altında tutabilmek. Çünkü ipin ucunu kaçırdığımızda; maalesef korumaktan çok, hayatı yarı açık cezaevine çevirebiliyoruz. Her şeyden önce karşımızdaki küçücük bir bebek bile olsa, onun da bir birey olduğunu kabul etmeliyiz. Yemek yemek istemiyorsa aşırı ısrarcı olmamak, o an uyumak istemiyorsa 5-10 dakika daha opsiyon tanıyıp onunla oyun oynamak, onun seçimlerine saygı duyduğumuzu, onun da bir birey olduğunu göstermenin en iyi yoludur. Tabi ben de; oğlum iki öğünü yemeden geçirince, yanakları süzülünce bu dediklerimi yapmakta zorlanıyorum.

   Ama benim bahsettiğim şey; 

  • Her öğün, tabağını sonuna kadar bitirsin diye sofrada saatlerce oturtup zorbalık yapmak, hatta bazen kusana kadar yedirmek, 
  • Saat 8 olunca gözünde gram uyku belirtisi olmayan çocuğu yatağa tıkıp, sıkıntıdan patlamasına neden olmak, 
  • Üstünü kirletmesin diye sokakta koşturup oynamasına izin vermemek,
  • Okuldan 5 dakika geç döndü diye yarım saat sorguya çekmek,
  • Çocuk aklıyla, ufak bir yalan söyledi diye adını yalancıya çıkartıp, ağır cezalar vermek( bu gibi durumlarda konunun çok üstünde durmamalı; sakin bir zamanda ve sakin bir şekilde "anneler doğruyu söylemediğinde hissederler" gibi yumuşak cümleler söylemelisiniz. Bu konuyu daha sonra ayrıntılı bir şekilde ele alacağım.).
  • Günde 10 saat ders çalıştırıp, ders çalışırken arkadaşları gelse bile ufak bir kaçamak yapmasına göz yummayıp, iyi bir şey yaptığını sanırken, çocuğa kitapların başında arkadaşlarını düşündürmek.
  • Bebeği oyun oynamak için can atarken, gözünün içine bakıp gülücükler saçarak poposunu sallarken; 5-10 dakika daha oyun oynayıp gönlünü almak yerine, illa saatinde uyusun diye zorla uyutmak,
  • En sevdiği çizgi film daha yarıdayken televizyon izleme saati bitti diyerek kapatmak,
  • Yaramazlık yaptı diye mesafe takınmak ki bu; çocuğu çok yaralar onu sevmediğinizi düşündürür ve zamanla ters teper, çocuğu daha çok yaramazlık yapmaya iter...
    Bu liste daha uzar gider... Ve bu listede yapılan her şey çocuğu yapmasını istemediğimiz davranışlara daha çok iter. Temennim ise biz anneler kaş yapalım derken göz çıkarmayalım...




"ÇOCUĞUNUZUN GÖZÜNDE NASIL BİR ANNESİNİZ?" TESTİ

    Az önce rastladım bu teste çok hoşuma gitti. 
Çocuğunuzun sizi nasıl bir anne olarak gördüğünü test ediyor. 
Sizin de çözmenizi tavsiye ederim...!
http://uzuncorap.com/2012/08/08/acaba-cocugunuzun-gozunde-nesiniz/


6 Kasım 2012 Salı

BLOG HOCAM 'A TEŞEKKÜRLER

Blogumu açtığımda blogun B'sini bilmiyordum ki hala da bilmiyorum.
Neyse ki bir şeyler araştırırken Blog Hocam'a  rastladım...
Bu sefer de ne anlatıldığını bile anlamadığımı farkettim.
Blog Hocam, cevap alabileceğimden bile umutlu değilken 
soruma dakikalar sonra cevap verdi.
Anlamayınca da büyük bir sabırla açıkladı.
Bu gerçekten kıymetli bir hizmet, Blog Hocam 'a  teşekkür eder ve
bu işe yeni başlayanlara şiddetle tavsiye ederim.
Site ismini fazlasıyla hakediyor bence.


5 Kasım 2012 Pazartesi

OLUMSUZLUKLARI VE STRESİNİZİ ÇOCUĞUNUZA YANSITMAYIN

    Hayat her zaman toz pembe olmuyor maalesef. İşyerindeki sıkıntılar, karı-koca tartışmaları, maddi sıkıntılar, hastalıklar...Kısacası mücadele hiç bitmiyor...

    Neyse ki biz de mücadele edecek, direnecek güç var. Peki ya çocuklarımızda..?

    Çocuklarda problem çözme, problemi algılama ve derecelendirme yetisi henüz gelişmemiştir. Ancak bir o kadar da hassas, kırılgan ve tedirgindirler.

    Evdeki sorunları farkına vardığı andan itibaren, siz farketmeseniz de onlar küçücük beyinleriyle sonra olacakları kestirmeye çalışacak ancak sonunu çok kötü senaryolara bağlayacaklardır. Ellerinden bir şey gelmediği için suçluluk duygusuna kapılacak, sizin gerginliğinizi üstüne alınacaktır.

    Aile birliğinin bozulmasından, sizin onu sevmemenizden, maddi problemler söz konusuysa sokakta kalmaktan... Kısacası akıllarına gelen her türlü ihtimalden korkmaya başlarlar. Kabuslar görür, uyuyamaz, elleri terler...
 
    Bunlar çocukta; anksiyete, kekemelik, özgüven eksikliği, okulda başarısızlık, içe kapanıklık, arkadaşları arasında aşağılık kompleksi gibi sonuçlara yol açabilir.

    Unutmayın hayyattaki sorunlarla başa çıkmak bizim için bile zor. Bu sorunları küçük bir çocuğun omuzlarına yüklemeyin. Onun yanında sıkıntılardan bahsetmeyin, birbirinizle tartışmayın. Çocuğunuzun huzur ve güven ortamını bozmayın, çünkü bu onun ruh sağlığı için hayati önem taşır.
Anlamaz diye düşünmeyin...Çocuklar birçok şeyi anlamasalar bile hisseder, siz farketmeseniz bile kaygılanırlar..!

Bebeğinizin bile stresinizi hissettiğini ve onun da strese girdiğini biliyor muydunuz?
Eşinizle bir dakika önce kavga etmiş dahi olsanız; bebeğinizin yanına girdiğinizde, sevecen ve yumuşak bir ses tonu kullanmaya, nazik ve şefkatli davranmaya dikkat edin..! Yavrunuzu, nedenini bile anlayamadığı bir stresin altına sokmayın...

ÇOCUĞUNUZA PSİKOLOJİK BOZUKLUK TEŞHİSİ KOYMADAN ÖNCE BİR DAHA DÜŞÜNÜN..!


Çocuğunuzun psikolojik bir problemi olduğunu mu düşünüyorsunuz? 

Doktorunuz; çocuğunuzda kişilik bozukluğu, dikkat eksikliği, hiperaktivite olduğunu mu söyledi?

Peki bunlara karar verirken; gen testi, beyin taraması, kan testi vs yapıldı mı?

Çocuğunuza konulan teşhisler sonucu verdiğiniz psikolojik ilaçların ağır yan etkileri olduğunu biliyor muydunuz?

Ya da... Böyle bir problemi yokken bu teşhisin konulduğu çocukta hiç yokken değişik psikolojik rahatsızlıklara neden olabileceğini biliyor muydunuz?

Tüm bunlara karar vermeden önce aşağıdaki videoyu izlemenizi şiddetle tavsiye ederim...!


Oppositional Defiant Disorder (karşı gelme bozukluğu) = Leader (Lider) 

Bipolar Disorder (Manik Depresyon) = Artist (Sanatçı) 

Personality Disorder (Kişilik Bozukluğu) = Philosopher (Filozof) 

Social Anxiety Disorder (Sosyal Anksiyete –Kaygı- Bozukluğu) = Humanitarian (İnsancıl, yardımsever) 

General Anxiety Disorder (Genel Anksiyete –Kaygı- Bozukluğu ) = Activist (Eylemci) 

Attention Deficit Disorder (Dikkat Eksikliği) = Inventor (Mucit) 

Attachment Disorder (bağlanma bozukluğu) = Healer (iyileştirici, çare) 

Conduct Disorder (çocuklukta antisosyal kişilik bozukluğu) = Revolutionary (devrimci) 

ADHD (Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite) = KID (Çocuk) 

2 Kasım 2012 Cuma

KOLAY KİLO VERMENİN YOLLARI

    "Kilo veremiyorum..." "Ben de zayıflamak istiyorum..." "Kilo vermenin kolay yolu nedir?" mi diyorsunuz?
  • İradeli ve kararlı olun, kendinize güvenin.
  • Kilo vermeyi bir problem olarak değil, istediğiniz bir şeyi elde etmek olarak görün.
  • Kilo verdiğinizde ne kadar çekici, sağlıklı olacağınızı, boyunuzun daha uzun görüneceğini, istediğiniz her kıyafete rahatça girebileceğinizi, giydiğiniz her şeyin ne kadar yakışacağını düşünün.
  • kendinize iki beden küçük bir pantolon alın, ara ara deneyin. Pantolon her biraz daha yukarı çıktığında büyük bir motivasyon, sonunda içine girdiğiniz de ise müthiş bir zafer olacak.
  • Kilo verme planınızı ertelemeyin. Yarın, pazartesi vs diyerek vakit kaybetmeyin. Hemen başlayın!
  • Diyet yaparken sürekli açım diye düşünmeyin, canınızın bir şey istemediğini söyleyip durun ki beyniniz buna koşullansın.
  • Son yapılan araştırmalarda kilo vermek için günde en fazla 3 öğün yenmesi gerektiği ispatlanmış. Öyle 7-8 öğünle kilo veriyim derken almayın.
  • Kilo veremiyorum diye düşünmeyin. Sürekli kilo verdiğinizi söyleyin, düşünün.
  • Kilo verdiğinizi gördüğünüzde diyete mola vermeyin. Bu ipin ucunu kaçırıp diyeti bırakmanıza neden olacaktır.
  • Herkes diyet listesine uyamaz ve bir diyet listesine bağlı kalmaya çalışmak sizi daha çok stres ve baskı altına alarak zorlanıp vazgeçmenize neden olabilir. Eğer diyet listelerinden hoşlanmıyorsanız aşağıdakileri uygulayın.
  1.     Ekmeği kesin bunun yerine light dilim ekmeklerden bir iki dilim yiyin. Ekmeksiz doymuyorum diye düşünmeyin, aksine light ekmeğin çok güzel ve doyurucu olduğunu düşünün(zaten normal ekmeğe göre daha doyurucudur). 
  2.     Çay ve kahvenize normal şeker atmayı kesin. Bunun yerine diyet şekerler kullanın. Daha kolay alışmak için çaya 3 şeker atıyorsanız 1 diyet bir normal şeker atın, 1 hafta sonra tamamen diyet şekere dönün.
  3.     Küçük tabaklarla yiyin porsiyonlarınızı yarıya indirin. Bununla doymadığınızı değil, doyduğunuzu hatta fazla geldiğini düşünün, bir süre sonra beyniniz buna inanacaktır.
  4.     Tatlıyı kesin çok canınız isterse bir çatal alın. Çikolatayı çok seviyorsanız bir kırık bitter çikolata yiyin(bu isteğinizi köreltecektir). 
  5.     Hamur işi yemeyin. Kızartma yada çok yağlı yiyeceklerden uzak durun.
  6.     En geç 20.00'dan sonra bir şey yemeyin çok zorlanırsanız küçük bir kase yoğurt yiyin.
  7.     Salatanızı bol soslu yapmayın, yalnızca bir kaşık zeytinyağı koyun.
  8.     Bol su için.
Ben burada yazdıklarımı yaparak 3 ayda 11 kilo verdim. Diyet listelerini hiç sevmem. Emin olun bu yazdıklarımı uyguladığınız takdirde hızla ve sağlıklı bir şekilde kilo vereceksiniz. 

      Kilo vermek için kesinlikle ilaç kullanmayın. 
Bu haplar yüzünden ayda en az bir ölüm haberi aldığımızı unutmayın.


KISKANÇLIĞI YENMENİN YOLLARI

   Kıskançlık, dozunun hayati olduğu bir duygudur. Ufak kıskançlıklar ilişkiyi ateşlerken, doz aşımında bitme noktasına getirebilir. Hayatı iki taraf içinde çekilmez kılar. Kıskanılan taraf hep çok zor durumda olduğunu savunur. Öyledir de... Ama atladığı bir şey vardır ki o da kıskananın çok daha zor durumda olduğudur..!

     Kıskanan tarafta:

  • Aşırı terleme ve hızlı soluk alıp verme, titreme,
  • Yorgunluk, halsizlik, baş ağrısı, kas tutulmaları,
  • Acı, kızgınlık, suçluluk duygusu, kin, üzüntü, haset, keder,
  • Paranoya, özgüven eksikliği gibi duygular başlar.
    Kıskançlığı yenmek çok zordur ve zaman alır. Sabırlı ve kararlı olmalısınız. Yapılabilecekleri okuduğunuz anda her şeyin değişmeyeceğini kabullenin. Kesinlikle azimli olmalısınız, bunun ilişkinizi ne kadar yıprattığını unutmayın. Gelelim kıskançlık duygusunun sizi esir etmemesi için yapmanız gerekenlere:
  • Eşinize güvenin: İnternette forumlarda, kıskanç olduğunu söyleyen kadınların, %99 'unun söylediği şey "bugüne kadar bir şeyini yakalamadım". O zaman neymiş; eşimize güvenmek zorundayız. Evet zorundayız çünkü zaten aldatmak isteyen biri bunu mutlaka bir fırsat bulur yapar. Eşinize koşulsuz şartsız güvenin. Sizin güvenmemeniz, hiçbir şeyin önlemi olamaz nasılsa.
  • Kendinize güvenin: Değerli olduğunuzu unutmayın.
  • Çevrenizdeki sizden daha başarılı ya da güzel kadınları tehdit unsuru olarak görmeyin: Etrafınızda elbette sizden daha güzel ya da başarılı kadınlar olabilir. Ama unutmayın bir çok kadın kendinden hiç de güzel olmayan bir kadın için terkedildi. Erkeklerin kadınlarda aradığı şeyin her zaman bunlar olmadığını unutmayın.
  • Cilveli olun: aşkınızı yaşatmak için çaba harcayın; çoluk çocuğa-işe güce dalıp eşinizi ihmal etmeyin. Sizden beklemediği sürprizler yaparak onu şaşırtın.
  • Eğer geçerli bir mazeretiniz yoksa kıskandığınızı belli etmeden, tepki vermeden önce, iyice düşünerek kendinizi haksız çıkarmaya çalışın: Emin olun bunu yaparsanız, bir çok kıskançlığınızın ne kadar yersiz olduğunu göreceksiniz.
  • Herşeye tepki vermeyin: Bırakın televizyondaki, gazetedeki güzel kadınlara baksın, yanında olan sizsiniz. Ayrıca güzel kadınlara biz bile bakmıyor muyuz? Bunlara tepki vermemek için başta çok zorlansanız da, zamanla umrunuzda olmamaya başladığını görüp şaşıracaksınız.
  • Eşinizi uyandırmayın: çevresinde ona bakan kadınları, işyerinde ona asılan kadınları, kim bilir kaç kere eşiniz farkında olmadığı halde farkettirdiğinizi hiç düşündünüz mü? Tabiri caizse "eşeğin aklına karpuz kabuğu düşürmeyin" :).
  • Kendinize özen gösterin: Sürekli bakımlı olmaya özen gösterin, kendinizde değişiklikler yapın, hobiler edinin, başarılı bir şeyler yapmaya çalışın bu özgüveninizi yükseltecek daha az kıskanmanızı sağlayacaktır.
  • Hayatınızı eşinize odaklamayın: Eşinizin bekçiliğini yapmayın, akşamları komşunuza-ailenize gidin. Eşiniz için sorun değilse kız arkadaşlarınızla sinemaya gidin. Ama tüm bunları yaparken; sürekli eşinizin ne yaptığını düşünüp, ikide bir arayıp, yaşadığınız anı kendinize de eşinize de zehir etmeyin.
  • Eşinizden yardım isteyin: "Seni bunalttığımın, haksızlık ettiğimin farkındayım ama bana yardımcı olur musun?" şeklinde bir yaklaşım eşinizin size daha anlayışlı olmasını sağlayacaktır. Gece telefonu çalarsa ya da mesaj gelirse size göstermesini isteyin mesela ve "Bakıp bir şey olmadığını gördükçe senden artık  bu konuda şüphelenmeyeceğim ve böyle bir şey istemeyeceğim" deyin mesela. Böylece hem siz direk suçlamayacaksınız ve birden kavgaya dönüşmeyecek hem de eşiniz bunların bir gün biteceğini bilerek daha sabırlı olacaktır.
  • Eşiniz bir gün sizi aldatırsa en çok onun kaybedeceğini unutmayın: Emin olun, aldatılırsanız sizden birşey  eksilmez. Etrafınıza rezil olan siz olmazsınız, alçalan siz olmazsınız, eksik ve yetersiz olan taraf siz olmazsınız ve bunu yapan biri için de üzülmenize değmez. 
    Şunu unutmayın! Bunu yapmak isteyen birine siz ne yaparsanız yapın engel olamazsınız... Ama mahkeme de bile suçu ispatlanana kadar herkes masumdur. Kanıtınız yokken eşinize hapis hayatı yaşatmayın.