30 Aralık 2012 Pazar

Dr Gürkan Kubilay Yağ Yakıcı Solusıtan Toz



Dr.Gürkan Kubilay ,Alişan ve Ayşe Özyılmazer'in sunduğu Star Tv ekranındaki programında kilo ile başı dertte olanlar için  çok önemli kilo alımını önleyen yağ emici  ilacın ismini açıkladı…

Gürkan Kubilay programda yağ emici özelliğe sahip  solusitan ‘nın tanıtımı yaptı .Bir bardak suyun içine solusitan  koyup üzerine yağ ekledi ve yağların hemen suyun dibine çöktüğü gözlendi .Solusitan  kullanıldıktan sonra yemek yenildiği zaman vücud hiç bir şekilde yağ tutmuyor idrar yoluyla bütün yağlar atılıyor.Bu şekilde yiyerek diyet yapmadan vücunuzdaki göbek ve basen ve bacaklardaki yağlardan kısa sürede kurtuluyorsunuz…
Solusıtan Nedir?


Solusitan tıpkı bir sünger gibi yağ moleküllerini yemeğinizden emer. Yağla beraber, SOLUSITAN bir kütle oluşturur. Bu doğal fiber bileşen, vücudunuz tarafından sindirilmez! Normalde göbek bölgeniz, kalçalarınız ya da baldırlarınızda depolanacak olan yağ ile birlikte vücudunuzdan doğal yollarla atılır.

LineaTabs, daha önce kullandığınız zayıflama ve kilo kontrolü ürünlerinden tamamen farklıdır. LineaTabs ile eski yöntemlerdeki gibi ayrı ayrı alışveriş listeleri hazırlamak, kalori hesaplamak ve fazla kilolarınız yüzünden kendinizi kötü hissetmek gibi sorunlara veda edeceksiniz.

Şimdi LineaTabs ile suçluluk duygusu olmadan yemeğinizin keyfini çıkarma zamanı! Avrupa’da sağlıklı zayıflama ve doğru kiloda kalmanın en akıllı ve modern yolu olarak kabul edilen Lineatabs’ın, günlük öğünlerinizden yağı güvenlice çıkardığı klinik araştırmalarla da kanıtlanmıştır.

Öğünleriniz ile kullandığınızda sizin de hayret edeceğinizi garanti ediyoruz! Lineatabs’a bir kez alıştıktan sonra onsuz dışarıya çıkamayacaksınız.

Çantanıza kolayca sığan, pratik, hayatı kolaylaştıran yeni lifestyle ürününüz Lineatabs ile kilo almadan yemek yemenin keyfini yaşayacaksınız.

Caillou kitabındaki Saniye abla


Bir zamanlar minik kuşun ardında kitap okuyordum. O önde ben arkada, bir sayfasına baksa ikinci sayfaya bakmıyordu. Zaten aklı fikri koşup eğlenmekte, oturup yemek yemeyen çocuk kitap için durup sabırla okumamı mı bekleyecek... Sabırsız ve hiperaktif....


 Bu durumu çocuk gelişim hocamla paylaşmıştım. Böyle zorla oturtmak, peşinde okuyarak gezmek onu kitaptan soğutabilir, tiksindirebilir dedi. Okuyabildiğin kadarını oku kalanı kalsın boş ver dedi. Kısa anlatımlı büyük resimli kitapları tercih et dedi. Ben de aman canıma minnet zaten benim için ona okumak çin işkencesinden farksız oluyordu deyip bıraktım. Ama elimizin altında hep birkaç kitap oldu mutlaka. Sonra gel zaman git zaman bizimki artık televizyonu keşfetti. Onun televizyon karşısında oturup yarım saat-bir saat izlemesi bizim için büyük bir rahatlık oldu. En azından o sürede yapacak işimiz varsa yapıp yoluna koyuyorduk. Yalnızca Caillou izletiyorduk tabi ki(hocamın önerisi ile). Sonra Caillou ile oluşan bu bağını kitaplarda kullanayım dedim. İyi ki de yapmışım. Bir ay öncesine kadar kitapların yüzüne bakmayan çocuk Caillou kitaplarını okuyayım diye bana taşıyor artık defalarca okumaktan bize bıkkınlık geliyordu. Sonra bu kitap sevgisi filizlendi koca bir ağaç oldu. Şimdi kitap okumadan yatmıyor. Okumaktan bize fenalıklar getirtiyor. En üzüldüğüm nokta da o okuyacağım diye peşinde koşturup yorulduğum günler... Meğer her şeyin bir yeri ve zamanı varmış. Boşa kendimi de onu da yormuşum. 


Bu kitap Caillou'nun diş doktorundaki macerasını anlatıyor. Bu fotoğrafı özellikle koydum. Bu onun çok sevdiği Saniye ablasının fotoğrafı (benim hastaneden diş hekimi arkadaşım) Saniye'ye olan sevgisi de bu kitabın en sevdiği kitap olmasına büyük sebep aslında. Bir gün arkadaşlar bizde oturuyoruz bakın buna Eylül Saniye abla diyor dedim. Arkadaşlardan biri evet baksana bununda yeşil pantolonu var demez mi... Çok güldük, Saniye renkli pantolonlara bayılır ve yeşil güzel bir pantolonu da yakın bir zamanda almıştı. Çok güzel bir tesadüf...





































28 Aralık 2012 Cuma

Film saati: Arzu tramvayı










Siyah beyaz filmlerden hiç hoşlanmam. Film izleme konusunda zaten ön yargılarımın stresi altındayken bir de buna siyah beyaz olma kriteri eklenince halimi sormayın gitsin... 
Film kurdu bir kocanın eşine kısıtlı -değerli- bir süre için (haftada bir zorla elde edilen 2-3 saate) önerdiği ve olumlu yorumlarla izlenip sonuçlanan bir film. Güzeldi, değişikti, içindeki psikolojik dalgalanmalar beni ağlattı bile ve bu yazıyı hazırlarken bulduğum şu yazıyı filmi izledikten sonra lütfen okuyun. İzleyince bir, okuyunca beş-on etkilendim. Tekrar izlemek istiyorum, o ince detayları yakalamak, kaçırdıklarıma üzülmek ve şaşırmak istiyorum...

27 Aralık 2012 Perşembe

zuzaylım ve zor günler


Bazen öyle günler oluyor ki ne yapsan boş... Olayların içinde ufacık bir ayrıntı oluveriyor insan. Evrendeki minicik bir uzaylı...Oysaki elimizden gelmeyip katlanmak zorunda olduğumuz o kadar çok şey var ki... Adaletsizlik, haksızlık, umutsuzluk böyle günlerde daha da bir acıtıyor insanı. Her zor günde yanı başımızda kıymetini bilmediğimiz zamana sarılıyor insan, şükretmenin hafifletici etkisinin tadına varıyor...

25 Aralık 2012 Salı

Ekonomiye Kadın Gücü

Ekonomiye Kadın Gücü projesi, dar gelirli kadınların ekonomik üretime katılımını teşvik etmek, sosyal ve ekonomik olarak güçlenmelerine katkıda bulunmak amacıyla, kadınların gelir getirici bir işe başlamasına veya işini büyütmesine destek olmayı hedefliyor.

Bu hedefin gerçekleşmesinde, küçük bir sermaye desteği ile dar gelirli kadınların ekonomik üretime başlamasına imkan tanıyan Mikrokredi Sistemi temel alınıyor. Mikrokredi, dünyada ilk olarak 1973 yılında Nobel Barış Ödülü sahibi Prof. Muhammed Yunus öncülüğünde yoksulluğun çok yoğun bir şekilde yaşandığı Bangladeş'te "Grameen Bank" altında faaliyetlere başladı. Prof. Muhammed Yunus, bu uygulamayı ilk olarak genç bir kadına bambu sepeti yapması için 6 $ kredi vererek başlattı.

Küçük sermayelerle değişen hayatlar

Türkiye'de 2003 yılında Prof. Muhammed Yunus'un girişimleriyle Grameen Trust ve Türkiye İsrafı Önleme Vakfı (TİSVA) tarafından ortaklaşa başlatılan Türkiye Grameen Mikrofinans Programı pekçok dar gelirli kadının işe başlaması için cansuyu/başlangıç kredisi sağlayarak, teminat ve kefalet gerektirmeden finansman erişimi kısıtını ortadan kaldırarak onbinlerce kadının hayallerini gerçekleştirmesine destek oluyor.

Yoksullukla Mücadelede Yenilikçi Yöntem: Sosyal Finansman

Türkiye'de her 5 kadından biri yoksulluk sınırında olup kendi potansiyelini gerçekleştirmeyi, ailesine ve toplumsal üretime katkıda bulunmayı bekliyor. Türkiye Grameen Mikrofinans Programı'nın yaygınlaştırılması amacıyla, TİSVA ve Turkcell işbirliğinde hayata geçen Ekonomiye Kadın Gücü, Türkiye’de ilk defa sosyal borçlanma modelinin hayata geçirilerek kadınların gelir getirici işler yapması için küçük sermaye desteği sağlayan Mikrokredi Sistemi’ne yeni kaynak oluşturulmasını hedefliyor.

ekonomiyekadiningucuSosyal inovasyon niteliği taşıyan bu yenilikçi model sayesinde sayesinde artık dileyen herkes dar gelirli kadınlara borç verebilecek, bağış yapabilecek, dar gelirli kadınların hayallerine kavuşmasına bireysel olarak destek verebilecek .Çünkü, Kadına Destek, Topluma Destektir.
Ekonomiye Kadın Gücü projesi ile kadınlarımız daha çok üreterek ekonomiye katılacak,
hayallerini büyütecek, ailelerine ve geleceğe yatırım yapacak, Türkiye kazanacak.

Bir bumads advertorial içeriğidir.

Yılbaşı hediyelerinizi özgünleştirin...









Herkes gibi beni de sardı yeni yıl telaşı... Çok plan, çok hayal var; az zaman, çok Eylül var artık sonu nasıl olacak bilmiyorum. Hediyeleri önce kızımla çizdiğimiz kağıtlarla kaplamayı planladım sanırsam olmayacak. Sonra yılbaşı kartları iliştireyim dedim o da yetişmez, sonunda kızımın karaladığı bir kaç resmi paketlerin içine atmaya karar verdim. Umarım güzel olur ve beğenirler...




























































23 Aralık 2012 Pazar

pazarda göz payını almadan da bırakmaz...









Sıcak yaz günleri sanki o günlerin çabucak bitmesini istediğimiz için bizi cezalandırır gibi çok uzaklarda kaldı...Bize de eski fotoğraflara bakıp bakıp iç çekmek kaldı... İşte bu bizim güzel pazarımız, ilk günlerde sırf domates salatalık sevdasına düştüğümüz yolda sebzelerin güzelliği sonucu tüm sebze meyve alışverişini yaptığımız güzel pazar. Kızımın asla yemeden geçemediği iki tezgah var karpuz ve domates. Hatta hadi kızım pazara gidiyoruz deyince "amca bana karpuz versin diye mi veya domates yemeye mi" bile der. Tatlıyı nasıl aldırdı ne amaçla eşim aldı bilmiyorum. Normalde bu tatlıyı ilk kez orada tattı. Artık başka çocuklar istiyordu da o da mı heveslendi veya babası şu güzel görülen tatlıdan alsam da yemezse ben yerim diye ince hesaplar mı yaptı bilemem... Sokakta satılan yiyeceklere hep bir antipatim olsada asla yasak boyutunda kurallarla çocuğa yaşatmıyorum. Genelde ikna oluyor neyse ki... Herkese güzel sıcak bir hafta diler pazartesinin korkunç iticiliğine karşı "o da geçer yaşasın salı!" diyorum...

22 Aralık 2012 Cumartesi

hormon sen nelere kadirsin...



Ağız tadının tükendiği yerdeyim. Hastayımmmm ... 
Nasıl bir kırgınlık nasıl bir halsizlik ve nasıl bir bulantı... Ömrümün kusma rekorunu kırmış bulunmaktayım. Zaten bir salgın vardı etrafta, artık bitmek bilmeyen yağmurların katkısı ne kadar bilmem ama, 10- 15 defa kusan ve sancıdan gece 2-3 kez acili ziyaret etmiş hastalara aman bu nasıl bir mikrop ki derken.... Beterin beteri var, Allah beterinden korusun ama bu mikrop çok beter... Çok şükür kızımda bir şey yok tek tesellim de o zaten ama bittim...
Gelelim ne yediğimizin göstergesi neredeyse benimkilerden daha düzgün bacaklara sahip şu hormonlu havuca.... Yediğimiz hormonun haddi hesabının karmaşasına mı yanayım, kış günü alınıp aslında mevsimine uygun kategorisine giren sebzenin olayına mı yanayım, artık havucun da hormonu mu olur yuh yani diyesimin gelmesine mi yanayım. Hani havuç, patates en doğal çevreden nasibini en az alan sebzeydi de biz minik bebelere ilk bu sebzeleri öneriyorduk? Ben bu işlerin içinden çıkamıyorum.....

21 Aralık 2012 Cuma

UYKU EĞİTİMİNİN ZARARLARI !!!


   Öncelikle bu yazımı "pi-nik kuş"  sitesinden izinle yayınladığımı belirtmek isterim. Bugüne kadar hiç bir yerden kopya yapmadım yapmam. Bu konuda hassasım=).
   Sağolsun Ayça Oğuş Hanım, bu yazıyı çok önemsediğimi ve daha fazla anneye ulaşması için yayınlamak istediğimi söyleyince beni kırmadı.
   Oğlum doğduğundan beri hep aynı şeyi savundum: Hiçbir zaman kendi rahatım oğlumun rahat ve huzurundan önemli değil... OLMADI OLAMAZ!
   Ve yine son zamanlarda çıkan çocuğu ağlatarak, güvende hissetmesine, huzurlu olmasına engel olarak verilen uyku eğitimlerine vs çok karşıydım... En sonunda benim düşündüğümü savunan bir yazıyı görünce de paylaşmak istedim.
   İşte çocuğunuza verdiğiniz uyku eğitiminin zararları ve çocuğunuz üzerindeki olumsuz etkileri:

Kendi kendine yetme kapasitesi ve başkaları ile ilişkiye girme, problem çözme becerileri rutin ebeveynle yakın uyuma (doğumdan itibaren) ile gelişiyor.

Yirmi birinci yüzyılda, kuantum çağının bir yüzyıl ötesinde hâlâ bebeği ağlatmalı mı, ağlatmamalı mı konularını tartışıyoruz. Adına kontrollü ağlatma deyin, yumuşak geçiş deyin, her ne isim verirseniz verin son yüzyılın araştırmalarını yakından takip eden bir psikolog olarak size şunu söylemek istiyorum:
İç sesiniz, hormonlarınız, bas bas “Bebeğinin yanına git, sana ihtiyacı var!” diyorsa, o an ne yapıyorsanız yapın; bırakın, ve dosdoğru bebeğinizin yanına gidin. Ona bakın. Onu hissedin. Ve bilin ki bebeğinizin kendi kendini sakinleştirecek kadar gelişmiş bir sinir sistemi yok. Korteks iki yaşından itibaren devreye giriyor. Limbik yani duygusal beyin sakinleşmeyi sadece ve sadece bir ebeveyn yardımıyla öğreniyor (Lerner, C. et al. [2000] Learning & Growing Together: Understanding Your Child’s Development. Washington D.C.: ZERO TO THREE Press).
Bazen düşünüyorum. Kuantum fizikle enerjiyi keşfettik, beynin içini tarayacak en modern araçlara sahibiz, bir sürü araştırma sonuçları elimizde, ancak psikiyatri, psikoloji hatta tıp hâlâ eski bilgilerle yoluna devam ediyor.
Ama bir anne ve bir psikolog olarak ben ebeveynlik işini ciddiye alıyorum. Eğer bebeğinin gece uyumasıyla ilgili sorunu olan bir anne gelirse bana, ona eşini, işini, ailenin diğer fertlerini, yeterince destek alıp almadığını, bebeğinin ağlamaları ile içinde oluşan duyguları soruyorum.
Bebek büyütmek kolay iş değil; hele ilk bir yıl. Her bebek kendi ailesi içinde bir bütün, kimileri gece sık uyanır, kimileri uzun uyur. Önemli olan “Her ihtiyacında bebeğimin yanında mıyım?” sorusunun cevabına bakmak. Dr. Aletha Solter (Bilinçli Bebek kitabının yazarı) diyor ki “Her bebeğe dört ebeveyn lazım.” Yani tek başına bir bebeğin tüm ihtiyaçlarını karşılayamazsınız. Mutlaka iyi bir destek sisteminizin olması gerekiyor. Bebeğinizi ister kendi odanızda yanınızda uyutun, ister karyolası sizin odanızda olsun ya da kendi odasında kendi yatağında uyusun, önemli olan her ağladığında yanına gidip onu sakinleştiren bir ebeveynin olması.
Psikiyatrist ve yazar Dr. Daniel J. Siegel diyor ki: “Bebekle ebeveyn arasında devamlılık göstermeyen ilişki beyinde malformasyona, hafıza, duygu, ilişki ile ilgili sorunlara ve ciddi davranış bozukluklarına neden olur.”
Siegel ve bağlanma konusunda çalışan birçok bilim insanının ortak noktası, ebeveyn bebek arasındaki devamlılık arz eden ilginin bir iletişim şekli olduğu. Kısaca; bebek, ağlamaları ile ebeveyne ihtiyacı ile ilgili sinyal veriyor. Ebeveyn her seferinde bu ihtiyacı duyuyor ve altını değiştirerek, karnını doyurarak ya da sadece kucağına alıp sakinleştirerek bu ihtiyaca cevap veriyor. Bu dönemde “burası güvenilir bir dünya ve ben seviliyorum” düşünce modellerinin ilk temel taşları atılıyor.
Buraya kadar olan bu söylemleri gelin bir de, gece ve uyku olarak değerlendirelim.
Devamlılık arz eden ilgi ne demek?
Bebeğim gündüz her sinyal verdiğinde yanına gidip o ihtiyacı karşılayacağım ve gece olunca diyeceğim ki: “Kusura bakma ufaklık artık benim uyku saatim, burası senin odan ve burada uyuyacaksın, hadi bana güle güle.”
Ve henüz kendini sakinleştirme kapasitesi olmayan bebeğim bunu anlayacak ve kendi kendini sakinleştirecek.
Gece tek başına ağlamaya bırakılan bebeğin tek öğrendiği şu: “Demek ki ağladığımda ebeveynim bazen geliyor (gündüz), bazen gelmiyor (gece). Ben anlamıyorum ne zaman gelip ne zaman gelmeyeceğini. Önceden kestiremiyorum.” Tahmin edersiniz ki bu da sağlıklı bir bağlanma için gereken devamlılık ilişkisini sekteye uğratıyor.
Geçenlerde bir danışan bebeğiyle kontrollü ağlama denediğini ve bir haftadan fazla bir süre olmasına rağmen hiçbir şey olmadığını buna da artık kalbinin dayanmadığını söyledi. Ben de ona, demek ki ne kadar harika bir annesin ki, bebeğin hâlâ sinyalini duyacağına güveniyor ve ağlamaya devam ediyor dedim.
Doğa her şeyi belli bir düzende yaratmış, aslında biz müdahale etmeyip sadece o dönemin gerekliliklerini yerine getirsek hiçbir sorun kalmayacak. Bebek sinyal vermeye, biz o sinyali anlamaya devam ettikçe, bebek daha iyi sinyal vermeyi, güvenmeyi ve biz de onu daha iyi duymayı öğreneceğiz. Kucak döneminde kucağa almaktan, yürümeye başladığına keşfetmesine izin vermekten korkmayacağız.
Neden çaresizce gece uyuması için farklı yöntem arayışı içinde olduğunuzu anlıyorum. Hele bir de çalışan anne iseniz. Ya da benim gibi ilk yıllar gece ağlamaları, içinizde anlam veremediğiniz öfke patlamaları yarattıysa. Ben size işin bilimsel açıklamasını yaptım, geriye gece boyu ebeveynlik yapıp uykusuzluktan bayılmamak için nasıl bir destek sistemi kurarım sorusunun cevabını bulmak kalıyor. Bunu da size bırakıyorum.
Not: Amerikan Pediatri Akademisi ve Unicef; ebeveyn ile bebeğin aynı odada beraber uyumalarını özellikle ilk altı ay ve (ihtiyaca göre) sonrasında bebeğin fiziksel ve duygusal gelişimi açısından önemli olduğunu söyleyerek destekliyor. Beraber uyumanın sağlıklı bağlanma ve emzirme açısından önemini vurguluyor.

Nilüfer Devecigil

Üç yıllık psikoloji mastırı eğitimini Amerika’da Naropa Üniversitesi’nde Transpersonal Counseling Psychology üzerine tamamladı.
Uzmanlık alanı çocukla ebeveyn arasındaki bağlanma ve çocuklarda travmanın etkileri ile tedavi şekilleri olan Devecigil, eğitimi süresince, oyun terapisi uzmanları Carol ve Byron Norton, travma uzmanlığıyla tanınan Pat Ogden gibi konusunda öncü terapistlerle çalışma imkânı buldu.
Amerika’da çeşitli klinik ve devlet okullarında çocuklarla oyun terapisi uygulamalarının yanı sıra doğal ebeveynlik ve ana-baba okulu üzerine seminerler verdi. 2009 Temmuz ayında Kolorado Üniversitesi’nde, Ceza ve Ödülün Ötesinde, Stres ve Travmadan İyileşme adlı workshopları sundu. Beyond Consequences and Logic ve Aware Parenting enstitülerinin Türkiye’deki uzman eğitmenidir.

20 Aralık 2012 Perşembe

1.çekiliş sonucu



Sevgili "cyrstalll" ilk çekilişimin ilk talihlisi oldu. Bu şansının tüm yıl onunla olması dileğiyle....Tüm katılımcı arkadaşlara ilgileri için çok teşekkür ederim. (Janjalilson@gmail.com'a adresini bekliyorum)

19 Aralık 2012 Çarşamba

bıyıklı dudaklı yapboz



Bu isim kızımın yakıştırması.Bu fotoda görmüş olduğunuz magnet aslında fotoğrafların üzerine yapıştırıp espri olsun diye tasarlanmış. Ama bizim çılgın bunu yapboz gibi kullandı bayağı uzun bir süre de -umduğundan bir hayli uzun diye de belirtmeden geçemeyeceğim- oynadı...Migrostan aldık ve 4,5 TL idi yanlış hatırlamıyorsam. 

18 Aralık 2012 Salı

Uyuyan Güzel/ Disney




Bir ara kızım kendine o kadar çok kitap alıyordu ki, istediğim kitapları alamaz olmuştum. Bu da prenses takıntımızın olduğu bir dönemde yavru kuşumun aldığı bir kitap. Uyuyan güzelin hikayesi aynı bol resimli az yazılı bir kitap. İçindeki kötü cadı ve ejdarhadan dolayı almak istememiştim bu kitabı ama kızişkomun ısrarlarına da hayır diyemedim. Nitekim beklediğim gibi oldu... İki defa bile okumadık diyebilirim, hiç sevmedi. Kitaplıktaki en az okunanlar ulaşılması zor üst raflardaki yerini aldı. Anlatım tarzı biraz şiirsel, prensesin isminin akılda kalması zor sanırsam bu nedenlerden ötürü biraz gözünde değer kaybetti. Ama çocukların dönem dönem zevkleri farklı olabiliyor. O nedenle bizim uyuyan güzelimiz gerçek hayatta da çakma prensin ilgisini çekip sayfalarını aralatana kadar büyülü uykusuna daldı bile...(3+, 2,5 TL, 15 sayfa)

17 Aralık 2012 Pazartesi

Kitap:En güzel ev/ Nilüfer Yayıncılık


Bu kitabı yemekhanenin önüne kurulu bir tezgahtan seçmiştim. Geliri bir kuruma verilecekti, hangi
dernek hatırlamıyorum. Normalde bizimki aslan, kaplan, kurt gibi bazı hayvanlardan korktuğu için seçerken dikkat ediyorum. Bunda öyle korkutacak bir bölüm yok neyse ki. Kitap el yazısı ile yazılmış. Evini beğenmeyip kendine daha güzel bir ev arayan fareciğin hikayesi. Sonunda kendi evinin kıymetini bilip mutlu mesut yaşıyor evinde. Eylüş'üm pek sevmedi bu kitabı. Ben de belki bir gün sever diye kitaplığa kaldırdım, ara ara çıkarıp okuyorum. Gerçi bu günlerde bir kitap çılgınlığıdır gidiyor ve sıra saklı kitaplarımıza gelemiyor ya neyse... Tanesi 1 TL'ye geliyordu yanlış hatırlamıyorsam. 16 sayfa. Maalesef bir bölümde yazı başka şey anlatıyor resim başka. Bu yüzden de biraz soğuduk aslında.