30 Ekim 2012 Salı

SÜREKLİ OLUMLU DÜŞÜNMENİN ZARARLARI

    Son yıllarda "olumlu düşünmek"le ilgili  yazılan çizilen şeyler sardı etrafımızı. Herkeste bir evrene mesaj yollama çabası, bir enerji akımı vesaire... Olumlu düşünerek: Hastalık yenenler mi dersiniz? Zengin olanlar mı?
Aman evrene kötü mesaj yollama, aman olumsuz düşündüm başıma gelecek....
    Ancak olumlu düşünmenin yararları yerine zararları olabileceği geldi mi hiç aklınıza...?
    Olumlu düşünmek, bizlerin savunma mekanizmasını kırıyor aslında... Sürekli; "olumlu düşündüm, evrenden istedim"  diyen bizler, zamanla tedbiri elden bırakıyoruz. Evrenden istedim para gelecek deyip kredi kartına yüklenmek gibi mesela.  Olumlu düşüne düşüne, zamanla başımıza olumsuz bir çok şey gelebileceğini unutuyoruz.  Ayrıca herkesin bir yapısı var; eğer olumsuz düşünmek insanı daha rahatlatıyorsa bırakalım öyle düşünsün...
    Ben öyleyim mesela olumsuz düşündüğüm zamanlar daha ayrıntılı düşünür, o olumsuzlukları ortadan kaldırmak için bir şeyler yapmaya çalışırım. Ama olumlu düşünsem konudaki riskleri fark edemem ve daha tedbirsiz davranırım. Bana göre olumlu düşünmeye çalışmak da son derece yorucu ayrıca buna odaklandığınız zaman ne kadar olumsuz düşündüğünüz de daha çok batıyor gözünüze. İyi bir şey yapmaya çalışırken hayatın içinden zorla iyilik yakalamaya ve bunu düşünmeye çalışarak daha çok fark ediyoruz problemleri zamanla.
    Bir de şöyle bir durum var ki... O da tüm olumlu düşünme çabalarının sonucu, olumlu olacağına inandığınız şeyde problem çıktığında uğradığımız hayal kırıklığı. Kötüye hazırlamıyoruz çünkü kendimizi.
    Zaten inandığımız bu totem tamamen mantığa aykırı. Hayat inişli çıkışlı bir yoldur. Herkesin kendisine göre mutlaka sıkıntıları vardır ve olmak zorundadır. Bizi sınayan, olgunlaşmamızı sağlayan problemler, olumlu düşününce geçiyormuş ya... Peki olumlu düşünen birinin hayatında problem neden çıkıyor peki?
    Siz siz olun kendinizi nasıl iyi hissediyorsanız öyle düşünün...
 

29 Ekim 2012 Pazartesi

SÜREKLİ DÜŞÜNME SENDROMU

   Hiç uzun süredir düşündüğünüzü ve yorulduğunuzu; beyninizin uyuşmuş gibi olduğunu; düşüncelerinizin sonunda taşıp, dışınızdan durup dururken "off" dediğinizi, konuşmaya, mırıldanmaya başladığınızı fark ettiniz mi? Eğer bunları zaman zaman yaptığınızı fark ediyorsanız siz de sürekli düşünme sendromu(çok düşünme sendromu, sürekli düşünme hastalığı)na yakalanmış olabilirsiniz.
    Genelde bu sendroma yakalanmış insanlar, düşünmek için zaman yaratmaya çalışır, kafası dağınıktır, kısa sürede bitirdiği işler onun için daha çok zaman almaya başlamıştır, sosyal ilişkileri zedelenmeye başlar, gergin ve yorgun bir ruh hali içindedir, alıngan ya da saldırganlaşır, giderek depresifleşir. Kadınların buna daha çok yakalandığı gözlenmiştir. Bunun nedeni kadının üzerindeki toplumsal ve ailevi baskının daha fazla olmasıdır.

  • Nasıl görünüyorum?
  • İnsanlar benim hakkımda ne düşünüyor?
  • Bunu giyersem elalem ne der?
  • Kocam beni aldatıyor mu?
  • Çocuğumun okul problemleri ne olacak?
  • Görümcem geçen niye öyle konuştu?    vs vs vs....
     Görüldüğü gibi kadınların üzerinde sürekli bir baskı var. Çocukların sorumlulukları, komşuyla, eşin ailesiyle ilişkiler, fiziksel kaygılar... Eğer her konuyu ince ince düşünür durursanız, zamanla bu düşüncelerinizden kurtulamazsınız. Ayrıca bu daha fazla baskıya maruz kalmanıza neden olur. Siz böyle düşündükçe; her şeyin altında kötü birşeyler, art niyetler, hesaplar bulmaya başlarsınız. Ancak her zaman öyle olduğu için değil; çoğu zaman artık kılı kırk yarmaktan, olmayan şeyler üretmeye başladığınız için. Sürekli düşündüğünüz sürece olumsuzluklar bulur, kafanızı takar, gitgide karamsarlığa kapılırsınız.
     Eğer siz de sürekli düşünüyorsanız, biraz hayatı akışına bırakmayı deneyin. Tabi ki hiçbir şey yapmamaktan bahsetmiyorum. Elinizden geleni yapın ve olacakları bekleyin. Kafanızda senaryolar üretmeyin. Temkinli olun ama pimpirikli olmayın. Eğer kendinizi sürekli düşünürken buluyor, bundan bunalıp yoruluyor ama engel olamıyorsanız, bunun yerine hayal kurmayı deneyin. Uçuk hayaller kurun; mesela "piyangodan para çıksın ve onu nereye-nasıl harcayacağınızı hesaplayın". Zamanla bu durumdan kendinizin farkına varır ve kararlı olursanız kurtulur ve çok daha huzurlu yaşarsınız. Önemsiz şeyleri düşünürken yaşadığınız anı kaçırmayın.
     

BANYONUZU BAŞTAN YARATIN


  1. Eğer yeterli dolabınız yoksa ve bakım ürünleriniz lavabonun yanında dağınık bir halde duruyorsa duvara cam raflar monte edin. Raflar hem dağınıklığı toparlayacak hem de daha şık bir görünüm sağlayacaktır.
  2. Raflara şık küçük kokulu mumlar koyun ve yanlarına kalpli sabunlar serpiştirin (kozmetikçilerde bulabilirsiniz).
  3. Müsait bir köşeye bambu raf yerleştirin ve üst katına misafirleriniz için minik havlular yanına bir bonzai bitkisi koyun; orta katına da dergiler ekleyin(spor ve moda ile ilgili dergiler hem erkekler hem de kadınlar için iyi bir seçim olur). Bu rafın alt katı da banyo yaparken kıyafetlerinizi koymak için çok işe yarayacaktır.
  4. Bambu rafın yanına uzun bir vazo içine bambu bitkiler yerleştirin.
  5. Lavabonun yanına eğlenceli biblolar yerleştirin.
  6. Hasır sepetin içine; duş topları, değişik hoş görünümlü sabunlar, tarçın çubukları koyun. Hem güzel bir görünüm hem de hoş kokular elde edersiniz.
  7. Bambu görünümlü banyo takımları(sabunluk, kova) kullanırsanız bütünlük sağlarsınız.
  8. Ortama uygun, mümkünse su manzaralı tablo asın.
  9. Fayansların açık renkli kullanılması banyonuzu ferah ve geniş gösterecektir.

27 Ekim 2012 Cumartesi

BAĞIRAN ANNE OLMAYIN!

   Çocuğunuza bağırırken hiç onun ne kadar korkmuş ya da üzülmüş olduğunu farkettiniz mi? Ona şimdi ve gelecek yaşamında ne kadar zarar veriyor olabileceğinizi hiç düşündünüz mü? Eğer bu sorulara "Aman benim ki umursuyor da sanki bağırmamı" cevabını veriyorsanız bunun da sizin hatanız olabileceği hiç aklınıza geldi mi? Anneler bağırmalarına bahaneler bulur durur; "çok yaramaz, laftan anlamıyor, benim derdim başımdan aşkın, 5 çocuğum var hangisine yetişeceğim..." Aslında bunlar hep vicdan rahatlatması, kendini kandırmacadır... Hatta uğraşamadıklarını ya da baş edemediklerini öne sürerken aslında onları bağırarak daha da baş edilmez hale getirirler. Sizin çok işinizin olması çocuğunuzun suçu ya da 5 çocuğunuzun olması çocuğunuzun seçimi değildir. Hele ki bilinçli ya da bilinçsiz, hayatındaki başka olumsuzlukların acısını çocuğundan çıkarmak için bağırmalardan hiç bahsetmiyorum. Tabi ki bazen bu küçük haylaz melekler insanı çileden çıkartabilirler. Böyle ender bağırmalar olduğunda ondan özür dileyerek gönlünü alın. Kendisini değersiz hissetmesine ya da onu sevmediğinizi düşünmesine fırsat vermeyin. Gelelim bağırmanın çocuğunuz üzerindeki olumsuz etkilerine;

  1. Sizin kendisini sevmediğinizi, ona bakmak istemediğinizi düşünür.
  2. Özellikle küçük yaşlarda çocuklar kendilerini yalnız ve çaresiz hisseder, korkarlar. Zaten eğer küçük yaşlarda  bu bağırmalara maruz kalırlarsa ilerde bu bağırmaların hiç bir etkisi kalmaz çocuk duyarsızlaşır.
  3. Bağırmak çocuğun isyan etmesine ve daha çok diklenerek meydan okumasına sebep olur.
  4. Özgüven eksikliği, kekeleme, yalan söyleme, çalma gibi kişilik bozuklukları baş gösterir.
  5. Anlaşılmadığını düşünerek içe kapanık olur.
  6. Duyarsızlaşır ve anneyle bağlarını koparmaya başlar.
  7. İleri boyutlarda annesinden nefret edebilir ki bu onun tüm kişiliğini ve ilerideki hayatında bütün insanlarla ilişkisini olumsuz etkiler.
  8. Agresifleşir ve kendisi de sorunlarını mantıklı bir şekilde çözemeyen, bunun yerine bağırmayı seçen biri haline gelir.
  9. Birinin size sürekli bağırdığını düşünün... Elinizi kolunuzu nereye koyacağınızı şaşırır, büyük bir stres altına girer, kendinizi sürekli gergin ve baskı altında hissetmez miydiniz?
   Arama istatistiklerine baktığımda "bebeklere bağırmanın sonuçlarının" çok aratıldığını gördüm. Bebeğinize bağırmanızın zararlı olup olmadığını sorgulamak bile yanlış bana göre. İlk 6 ayında anne şefkati ile, sakin-huzurlu bir ortamda büyütülen, ağlatılmayan çocukların; ilerki yaşamlarında çok daha mutlu özgüveni yüksek ve iyimser bireyler oldukları, araştırmalarla ispatlanmış. Peki bırakın kendisine bağırmayı, yanında başkasına bile bağırılan bebeğe sizce bu huzur ve sükunet dolu ortamı sağlamış olur muyuz?

         PEKİ BAĞIRMAMANIN FAYDALARI NELERDİR?

    Çocuğunuza bağırmadan yaptığı hareketin yanlış olduğunu açıkladığınızda; ona sindirmeden, birşeyler öğreterek doğruları yapmasını sağlarsınız. Çocuğunuz kendisine olan güveninizi boşa çıkarmamak için çabalar. Aranızdaki o çok güçlü anne-evlat bağını daha da güçlendirirsiniz.
Aranızdaki kısır döngü çekişmeler biter, siz ve çocuğunuz daha sakin ve mutlu günler geçirirsiniz. Özgüveni, mantık-muhakeme yeteneği, doğru-yanlış kavramı daha yüksek, daha bilinçli bir çocuk yetiştirirsiniz. Gün içinde yaşanan sinir harbi azalır. Annelik şefkat, sabır, özveri demektir.
Karar sizin: Çocuğunuz ilerde sizinle yaşadığı güzel ve mutlu günlerini mi ansın?
                    Yoksa sizin ne kadar kötü bir anne olduğunuzu anlatıp duran bir sosyopat mı olsun?



EŞİNİZLE TARTIŞMAMANIN YOLLARI


  1. Eşinizle, işten eve gelir gelmez sıkıntılı bir konuyu konuşmayın. Dinlenmesine ve günün stresinden kurtulmasına fırsat verin.
  2. Karnınız açken tartışmayın, eşiniz içinde geçerli. Açken kan şekeri düştüğü için daha sinirli ve gergin oluruz. 
  3. Konuşmayı suçlama yaparak başlatmayın, kendi düştüğünüz sıkıntılı durumdan bahsedin. 
  4. Sakin, soğukkanlı ve mümkünse tebessümle konuşun.
  5. Sıkıntılı bir konuşma yapmadan önce; öncelikle kendiniz sakinleşin. Gergin ve öfkeliyseniz konuşmayı daha sonra yapın.
  6. Eşinizi suçlamadan önce neden böyle davranmış olabileceğini düşünün yani empati kurun. Eminim aklayıcı ya da en azından hafifletici nedenler bulabilirsiniz.
  7. Eğer eşinize bir konu hakkında öfkelendiyseniz; bu öfkenizi alevlendirecek değil, aksine hafifletecek sebepler düşünün. "Çok çalışıyor unutmuştur, bütçesi yoktur, yorgundur gibi..."
  8. Eşinizle konuşurken, onun yapmadığı şeylerden değil, yaptığı güzel şeylerden konuşarak konuya girin. "Sen çok düşünceli bir eşsin aslında ama bunu yapmamanın başka bir nedeni mi var?" gibi...
  9. Eşinizin size yapmasını istemediğiniz davranışları siz de ona karşı yapmayın. Hakaret etmek, aşağılamak, bağırmak gibi...
  10. Kısasa kısas mantığında olmayın. Eğer eşiniz size hakaret ediyor, bağırıyorsa başka odaya gidin ve sakinleşince bu davranışların kendisine yakışmadığını söyleyin. Unutmayın aynı hareketleri siz de yaparsınız bunu söyleme hakkınız kalmaz.
  11. Sıkıntılı bir konu hakkında konuşmanız gerekiyorsa bunu önceden bildirin ki (yani ufaktan çıtlatın =) aniden duyup sinirler bir anda gerilmesin.
      



ÇOCUĞUNUZUN ÖFKE NÖBETLERİYLE BAŞ ETME YÖNTEMLERİ

    Çocuklar bazen öfke nöbetleri geçirebilir. Eğer çocuğunuzun karakteri hırslı, kararlı ve hassas ise bu günde birkaç kereye kadar çıkabilir. Bu durumdaki çocuğunuz oldukça zor durumdadır; parmakları karıncalanır, Öfke nöbetleri sırasında yapılabilecekler;

  1. Eğer kalabalık bir ortamdaysanız daha sakin bir yere geçin.
  2. Kendisine zarar vermesini önleyin. Elinde kendisine zarar verebileceği çevresinde çarpabileceği ya da etrafındakilere fırlatabileceği bir şey varsa ortalıktan kaldırın.
  3. Güvende olduğuna eminseniz yalnız bırakın böylece dikkat çekemedeğini fark edince daha çabuk sakinleşir.
  4. Eğer sizin yanınıza gelerek ağlamaya devam ediyorsa başka bir şeyle ilgileniyormuş gibi yapın, ona bakmayın.
  5. Eğer sizin izin vermediğiniz bir şeyi yapabilmek için öfke nöbeti geçiriyorsa; taviz vermeyin, kararlı olun. Eğer bir öfke nöbeti sonrasında istediğini elde ederse daha çok nöbet geçirmeye başlar.
  6. Sinirlerinize hakim olun, soğukkanlılığınızı koruyun, ona bağırmayın. Unutmayın zaten çocuğunuz şuanda çok zor durumda, bir de siz ona tepki verirseniz kendisini anlamadığınızı, yardımcı olmadığınızı düşünerek kendisini iyice çaresiz hissedecek ve daha çok ağlayacaktır. Korkusundan susabilir belki ama bu onu çok yaralar. Siz çok büyük bir stres altındayken bir de size bağırıldığını düşünün, tam bir kabus olurdu değil mi?
  7. Onunla tartışmayın zaten o anda sizi anlayacak durumda değildir. Sakinleştikten sonra onunla duyguları hakkında konuşmaya çalışın ve böyle durumların sizin hoşunuza gitmedğini söyleyin.
  8. Hafife almayın, ona gülmeyin.
  9. Öfke nöbeti sonrası onu ödüllendirmeyin. Bu onun bu nöbetleri kullanmaya başlamasına neden olur.
  10. Öfke nöbeti sonrası onu cezalandırmayın. Şefkatli davranın, sarılın ve günlü programınıza devam aynen devam edin.



24 Ekim 2012 Çarşamba

SOMALİ'DE HER 6 DAKİKADA BİR ÇOCUK HAYATINI KAYBEDİYOR...!!!

    Çocuğumuz bir gün yemek yemese yanakları süzülse canımız sıkılır. Ona canının istediği bir şeyi bile alamasak ne kadar üzülürüz kim bilir....
    Afrika'da her 6 dakikada bir anne evladını açlık yüzünden kaybediyor....
    Ne zaman bu kadar hayvani duygular edindik bilmiyorum....
    Ne zaman alacağımız fazladan bir tişört bir çocuğun açlıktan hayatını kaybetmesinden değerli oldu... Onu da bilmiyorum....
    Bu resmi bir şeyler atıştırırken gördüm, kusmamak için zor tuttum kendimi, kendi insanlığımdan tiksinmekten.... Döktüğüm yemekler, küflenip çöpe attığım ekmekler geldi aklıma.... Oğluma fazladan alıp da tarihi geçen mamalar... Almak istediğim ayakkabı....
    Evet şimdi önce kendi insanlığımı sonra da bütün dünyanın insanlığını sorguluyorum....
    Gönderilen 5 liralık sms le bir günlük karınları doyuyormuş....
    Lütfen eliniz fazladan bir pastaya gittiğinde durun ve onlara bir sms atın... Sizin yiyeceğiniz pasta onların yaşayabilme fırsatı bulmak için bir gün daha kazanmaları demek.
    Afrikaya yardım için sms ve hesap numaraları 

KIZILAY 
2868e boş mesaj göndererek 5 TL yardımda bulunabilirsiniz.

ZİRAAT BANKASI KIZILAY ŞUBESİ
HESAP Hesap No IBAN
TL 2868-5005 TR27 0001 0006 8500 0028 6850 05
USD 2868-5006 TR97 0001 0006 8500 0028 6850 06
EURO 2868-5007 TR70 0001 0006 8500 0028 6850 07

Kimse yok mu? 
5777ye “ACLIK” yazıp boşluk bırakarak 5 TL gönderebilirsiniz.

ZİRAAT BANKASI ÜSKÜDAR ŞUBESİ
HESAP Hesap No IBAN
TL 5382203-5009 TR85 0001 0004 0305 3822 0350 09
USD 5382203-5010 TR58 0001 0004 0305 3822 0350 10
EURO 5382203-5011 TR31 0001 0004 0305 3822 0350 11

İHH 
3072ye “IFTAR” yazıp boşluk bıraraka 5 TL gönderebilirsiniz

ZİRAAT BANKASI FATİH ŞUBESİ 488
HESAP Hesap No IBAN
TL 2124994-5007 TR66 0001 0004 8802 1249 9450 07
USD 2124994-5008 TR39 0001 0004 8802 1249 9450 08
EURO 2124994-5012 TR28 0001 0004 8802 1249 9450 12

DİYANET 
5601e “AFRIKA” yazıp 5 TL yardım gönderebilirsiniz

ZİRAAT BANKASI BİLKENT PLAZA ŞUBESİ
HESAP Hesap No
TL 86 0001 0017 6234 2869 8550 39
USD 59 0001 0017 6234 2869 8550 40
EURO 32 0001 0017 6234 2869 8550 41

23 Ekim 2012 Salı

2 YAŞ SENDROMU GEÇİREN ÇOCUĞA NASIL DAVRANILMALI?

    "Çocuğum çok yaramaz" diye mi düşünüyorsunuz? "2 yaş sendromu geçiren çocuğuma nasıl davranmalıyım" diyorsanız; ilk ve en önemli şey çok, çok, çok sabırlı olmaktır. Bu dönemin geçeceğini ve onun şuan sizden çok daha büyük bir bunalımın içinde olduğunu unutmayın. Bebeğinize yardımcı olmaya çalışın.
    Çocuğunuz 1.5-3 yaş arasında farkındalıkları arttıkça kendi başlarına bir birey olduklarını idrak etmeye ve bu yüzden de özgürlüklerini elde etmeye çalışırlar. Ancak bunu yapacak fiziksel becerileri henüz gelişmemiştir.
Bu durum onların kendilerini yetersiz hissetmesine neden olur. Ayrıca duygusal olarak tam bir karmaşa içindedirler ve bunu da dile getiremedikleri için sinirlenir ağlama nöbetine tutulur ya da aşırı ısrarcı davranırlar. Örneğin bir şeyi yaparken sizin onun yanında olmanızı ister ama ona müdahale etmenize ya da karışmanıza çok sinirlenirler. Bu dönemde hayat onlar için oldukça zordur. Kendilerinin bir birey olduklarını idrak eder fakat sizin de birey olduğunuzu kurallarınız ya da ihtiyaçlarınız olduğunu anlayamaz. Korku, endişe, hayal kırıklığı, ilgi eksikliği onun ağlama nöbetlerini artıracaktır.
    Şimdi gelelim önemli konuya. Bu durumla baş etmek istiyorsanız öncelikle şuna kesinlikle inanmalısınız ki bu davranışların hiçbiri şımarıklık değil. Buna inandığınız anda çocuğunuza karşı çok daha sabırlı olacaksınız.
    Bu öfke nöbetlerini azaltmak ya da dindirmek için neler yapabiliriz?

  1. Düzenli uyku saatleri ve rahat, kaliteli uykular çocuğunuzun çok daha sakin ve mutlu olmasını sağlayacaktır.
  2. Her gün dışarı çıkmak hem onun yeni şeyler öğrenmesini, temiz hava almasını sağlayacak hem de enerjisini boşaltmasına yardımcı olacaktır.Çocuğunuz eğer fazla enerjikse onu daha çok dışarı çıkarın
  3. Ne olursa olsun onu hep çok seveceğinize çocuğunuzu inandırın. Çünkü siz onu azarladığınızda yada kızdığınızda kendisini sevmeyeceğinizden çok korkarlar, azarlanınca ağlamaları da bu yüzdendir.
  4. Çocuğunuzun yorulduğunu hissettiğinizde onu ya uyutun yada sakin bir oyun oynayın. Dinlendiğinde daha huzurlu olacaktır.
  5. Eğer şartlarınız uygunsa bir kursa (dans, jimnastik, yüzme...) götürün, değilse evde dans edin, kovalamaca oynayın, kısacası enerjisini sarfedebileceği aktiviteler bulun.
  6. Öfke nöbetleri sıksa haftada bir yağlı balık ya da çocuklar için omega 3 takviyesi verin. 
  7. Düştüğünde, sinirlendiğinde, bunaldığında olabildiğince çabuk müdahale ederek sakinleştirin.
  8. Eğer bunaldığını yada sıkıldığını fark ederseniz dikkatini başka yöne çekmeye çalışın. Yeni oyunlar, oyuncaklar bulun, güldürün.
  9. Eğer bir şeylerden korkuyorsa korkusunu yenmesine destek olun, uğraşın.
  10. Yapamadığı şeylerde ona destek olun fırsat verin. Örneğin; kaydıraktan korkuyorsa birlikte yaparak korkusunu yenmesini sağlayın. Ayakkabısını yada giysilerini kendisi giymek istiyorsa ona fırsat ve vakit verin, tarif ederek destek olun (gideceğiniz yere yetişebilmek için ona daha erken haber verip hazırlanmasını söyleyin).
  11. Onun bir birey olduğunu bildiğinizi ona gösterin. Örneğin; o gün giyeceklerinden 2 seçenek hazırlayıp "hangisini giymek istersin?" diye sorun, yemekte de aynı yöntemi uygulayabilirsiniz. Bu onu bir birey olarak gördüğünüzü göstermenizi ve onların karar verme mekanizmalarının gelişmesini sağlar.
  12. Çocuğunuzun davranmasını istediğiniz şekilde davranın çünkü örnek aldığı tek şey aile bireyleridir, sizi taklit eder. Ona bağırmanız onun da bağırmasına neden olacaktır. Eğer onunla kibar bir şekilde konuşur isteklerinizi kibarca dile getirir ve onu buna teşvik ederseniz o da böyle davranmaya başlayacaktır.
  13. Eğer o oyun oynarken bir yere gideceksiniz daha öncesinden uyarın. Örneğin; evden çıkarken ya da parkta oynarken 5 dk sonra eve dönüyoruz 2 dakika kaldı gibi hatırlatmalar yapın ki kendisini hazırlasın.
  14. Makul ve mantıklı isteklerini yerine getirin. Telefonla konuşsanız bile bir yandan onunla ilgilendiğinizi gösterin.
  15. Mümkün olduğunca az kural koyun ancak koyduğunuz kurallarda da ısrarcı olun ve kurallara ailece uyun.
  16. Bir süre sonra çocuğunuzun yaramazlıklarına tahammülsüz hale gelip onu ufak yaramazlıklarda da azarlayabilirsiniz. Bundan kaçının, kontrolünüzü ve soğukkanlılığınızı kaybetmeyin, mümkün olduğunca azarlamayın, yaramazlıklarını çok ciddi olmadıkça görmemeye çalışın. Eğer her vukuatında onu azarlarsanız, böyle daha çok ilgi çektiğini düşünüp daha çok yaramazlık yapacaktır. Sabır, sabır, sabır... 
  17. Yaramazlığına tepki vermeniz gerekiyorsa azarlayarak ve suçlayarak değil hareketinin yanlış olduğunu açıklayarak konuşun. onun göz hizasına oturun ve alçak ama kararlı bir ses tonuyla konuşun. Örneğin almaması gereken bir şeyi aldıysa "ne yaptın sen!" diye azarlamak yerine onun tehlikeli olduğunu ya da onun oyuncağı olmadığını açıklayın.
  18. İyi davranışlarını mutlaka takdir edin, övün.
  19. Çocuğunuza bağırmayın: Bu onu daha çok stres altına sokacak ve öfke nöbetlerini tetikleyecektir.
  20. Öfke nöbetlerini tetikleyen şeylerden kaçının. Kalabalıkta daha çok öfke nöbeti geçiriyorsa çok kalabalığa sokmayın, sokarsanız da onu oyalayacak birşeyler bulun.

     Bu dönemde yardıma ihtiyacınız olduğunu, baş edemediğinizi, zorlandığınızı düşünebilirsiniz ki öyle de... Ama çocuğunuzun tüm bunlara çok daha fazla ihtiyacı var. Doğduğunda nasıl bakımınıza muhtaçsa, gecelerce uyumadıysanız ve şimdi o zamanların ne de çabuk geçtiğine şaşırıyorsanız; bu dönemde de aynı şey geçerli... Şimdi de sizin şefkatinize, ilginize, sevginize anlayışınıza ihtiyacı var ve bu zamanlarında nasıl geçtiğini anlamayacaksınız.

21 Ekim 2012 Pazar

HAMİLELİKTE BESLENME ve VİTAMİN TAKVİYESİ

    Ben bu konuda uzman olmadığımdan ve de öyle "5 adet zeytin 1 tatlı kaşığı pekmez" gibi listelere harfiyen uyulabileceğine pek ihtimal vermediğimden, hamilelikte genel olarak olmazsa olmaz besinlerden bahsetmek istiyorum;

  1. Kırmızı et, balık, tavuk: Balık bebeğinizin beyin gelişimi için çok önemlidir. Özellikle 20. haftadan itibaren bebeğinizin beyin gelişimi hızla olgunlaşmaya başlar ve yediğiniz balıktan elde edeceğiniz fosfor bu gelişim için çok gereklidir. Kırmızı et ise kansızlığı önlemesi için çok önemli.
  2. Süt ve süt ürünleri: Özellik 16-17. haftalarda ihtiyaç artmaya başlar (bu haftada bebekler kalsiyum depolmaya başlarlar) ve gittikçe artarak devam eder. Bebeğinizin kemik gelişimi için çok önemlidir. Sütten mideniz bulanıyorsa; yoğurt, ayran, peynir çeşitleri... Mutlaka içinden yiyebileceğiniz birşeyler vardır.
  3. Baklagiller: Mutlaka iyice yıkayarak pişirilmelidir.
  4. Sebze ve meyve: Çok iyi yıkanmalıdır. İlk trimesterden sonra her öğünde c vitamini (turunçgiller, sivri biber, maydonoz tere, roka, çilek...) tüketilmelidir. C vitamini demir içeren besinlerle tükettiğinizde demirin emiliminin daha yüksek olmasını sağlarsınız, bu da kansızlığı önlemede yardımcı olur.
  5. Pilav, Makarna, ekmek: Bunlar kilo alırım endişesiyle tamamen kesilmemelidir.
    Evet hanımlar bir doktor " Bebeğiniz sizin yediklerinizdir" demişti. O yüzden bunları ister sabah ister akşam tüketin farketmez ama mutlaka tüketin. Eğer hamilelik yüzünden tiksindiğiniz şeyler varsa bunların muadili olarak ne yiyebileceğinizi öğrenin. Vitamin takviyesine gelince... Mutlaka doktorunuza danışarak; 
  1. Kalsiyum için "Osteocare" 
  2. Omega 3 için "Marincap" 
  3. Demir için "Ferrosanol GYNO" 
  4. Folik asit için "Elevit"
    Ben bunların hepsini doğuma kadar kesintisiz kullandım. Her gün taze portakal suyu, süt, muz, balık ya da kırmızı et, yumurta mutlaka yedim. Bebeğim kemikleri güçlü ve uzun boylu doğdu, doğumdan sonra da çok çabuk toparladı ve gelişti. Bir de içinizden gelen sesi dinleyin, bebeğinizin neye ihtiyacı varsa vücudunuz onu aşererek size bildirecektir. Kilonuz aşırı olmadığı sürece kesinlikle diyet yapmayın, kilonuz aşırı ise mutlaka doktora danışın. Günde en az 3 litre su için, bebeğinizin içinde yaşadığı suda rahat etmesi buna bağlı. Eğer tansiyon problemi yaşamıyorsanız tuzu kesmeyin ama aşırıya da kaçmayın, iyotlu tuz kullanın.






MORALİNİZ BOZUKKEN DİNLEDİĞİNİZ MÜZİĞE DİKKAT

Bakalım beğenecek misiniz?
   Yapılan araştırmalara göre dinlediğimiz müziğin, moralimiz bozukken sözlerine, iyiyken ise melodisine dikkat ettiğimizi biliyor muydunuz? Gerçekten ben bunu ilk duyduğumda şöyle bir düşündüm de, çok doğru bir araştırma. Böyle olduğu, moralimiz bozukken genelde dinlediğimiz müziğe dertli dertli eşlik etmemizden, iyiykense ritim tutup dans etmemizden de belli zaten.
    O zaman moral bozukken dinlediğimiz müzik türüne dikkat! Eğer, "Ben daha çok üzülmek, üzüntümü sonuna kadar yaşamak istiyorum" diyorsanız o başka tabi... Ama eğer bir an önce silkinmek ve kendinize gelmek istiyorsanız; kapatın o bunalım sözleri ve sizi en çok eğlendiren sevdiğiniz şarkıları açın.
    Ben de moralim bozukken müzik dinlemekten hoşlanmaz beni daha çok üzdüğünü düşünürdüm. Demek ki bu sebepleymiş. Lakin bu sayede bir şey farkettim o da depresif dönemlerde enstrumental müzik ruha birebir. Uzakdoğu, sufi, grek, çingene müzikleri, yabancı şarkılar(tabi bilmediğiniz dillerdeki... İngilizce biliyorsanız İngilizce dinlemenizin de etkisi olmayabilir, İspanyolca ve Fransızca öneririm, çok dinlendirici ve sakinleştirici olabiliyorlar...), biraz klasik olacak ama klasik müzik...
    Öylesine değil, şiddetle tavsiye ediyorum bunları. Müziği, daha çok üzülüp efkarlanacak bir araç olmaktan çıkarın. Ufkunuzu genişletecek, ruhunuzu dinlendirecek, kafanızı dağıtacak, olaylara ve hayata bakışınızı yumuşatacak hoş şeyler dinleyin, farkı hemen hissedeceksiniz...

20 Ekim 2012 Cumartesi

SORUNLARINIZI ÇÖZEMİYORSANIZ ERTELEYİN

   Sorunlar hayatımızın hangi döneminde yok ki... Bunları kategorize etmek mümkün: günlük problemler, iş yerindeki sıkıntılar,çocuğun okul problemleri, her aysonu maddi  sıkıntılar, ailevi sorunlar... Ben burada tabi ki günlük ya da dönemsel sıkıntılarda bahsetmiyorum. Çünkü bunları mümkün olduğunca çabuk çözmelisiniz ki ilerde çok daha büyük bir sorun olarak karşımıza çıkmasınlar. Örneğin, ders çalışmak istemeyen çocuğunuzla bir an önce ilgilenmelisiniz. Yoksa derslerin ucu bir kaçar ki üniversite ya da lise giriş sınavlarında ne yaparsanız yapın ne o disiplini verebilirsiniz ne de temeli.
   Ben burada beklenmedik şekilde bir anda hayatımıza çöküveren ve bizi tepetaklak eden, elimizden o an hiçbir şeyin gelmediği, bizim dışımızda gelişen ama bizi derinden etkileyen sorunlardan bahsediyorum. Eğer böyle bir durumun içindeyseniz ve o an yapacak pek bir şeyiniz yoksa yapabildiğiniz kadarını yapın ve gerisini düşünmemeye çalışın. Yalnızca sorunun daha çok büyümesini engelleyin ve bekleyin, zaman size yol gösterecektir. Bazen hastayı yalnızca stabil tutmaya çalışmak yapılabileceklerin en iyisidir, iyileştirme çabalarına sonra bakılır.
    Bir yakınım bundan 10 yıl önce eşinden ayrılmıştı, çalışıyordu. 3 yaşında bir oğlu vardı, oğluna bakacak kimse yok, o an için yuvaya verecek parası yoktu. Oturduğu evin masrafları çok olduğu için acilen daha uygun bir eve taşınması ve hayatıyla ilgili daha bir çok önemli değişiklik yapması gerekiyordu. Ben de yaz tatili sayesinde oğluna bakmak için bir süre yanında kaldım. O durumda kim olsa çok daha fazla zorlanır, hatta yıkılırdı belki ama... Tanıdığım bu hanım da oldukça yıpranmıştı ve sürekli kafasından 3-5 ay sonrasının bile tekrar tekrar hesabını planını yapıp kendisini daha da çok yıpratıyordu. O an için yapabileceği tek şey maddi durumunun daha fazla çökmesini engelleyip, acilen daha uygun bir yere taşınmasıydı ve lojman başvurusuna cevap bekliyordu. Her akşam saatlerce düşünüp gittikçe daha çok çaresizlik hissediyor ve endişeleniyordu.
Sonunda kendisine sorunlarını ertelemesini önerdim. Şuan yapabileceği tek şey, lojmandan haber beklerken, olumsuz olursa bir kaç alternatif plan yapıp beklemekti. Oğlunun 3 ay sonra gideceği kreşi ya da ona bulacağı bakıcıyı, boşanma davasını kimin açacağını, işe nasıl gidip geleceğini planlaması bu durumda mümkün değildi. Öyleyse şimdiden bunları düşünüp kendini yıpratmanın anlamı yoktu ki insan zaten bu kadar her şeyi bir anda bir panikle çözmeye çalışınca, aksine çok daha çıkmaza giriyor. Sağolsun, büyük küçük demeden insana çok önem veren, dediklerini ciddiye alan biri olduğu için benim söylediğimi dikkate aldı ve denedi. Tabi öyle mucize bir etkisi olmasa da daha sakin olmasını, daha sağlıklı düşünmesini ve çok fazla kendisini yıpratmamasını sağladı.
    Kısa bir süre sonra lojman başvurusu kabul edildi, şehir dışından annesi oğluna bakmak için geldi ve 3 ayın sonunda eşiyle tekrar barıştı. Yani zaman sorunların bir kısmını kendi halletti bir kısmı için de yol gösterdi.
    Şimdi düşünüyorum, o yaşta o tavsiyeyi nasıl verdim diye ve fark ettim ki benim bütün hayatım bu şekilde geçmiş. Küçüklüğümden beri; annemin babamın ayrı olmasıyla başlayan sorunlarım, gittikçe şekil değiştirerek, şiddetini artırarak büyüdü. Çoğu zaman yapabileceğim bir şey yoktu ve ben yalnızca sorunlarımı erteleyerek bekledim. Şimdi benim ve çevremdeki herkesin inancına göre yaşadıklarımdan çok az yara alarak ve yıpranarak çıktım. Hala güler yüzlü, çocuk ruhlu, hayattan tat alan, çocuğunu ve eşini çok seven, onlarla mutlu olabilen, kimseye kin ya da nefret duymayan biri olabilmek... Sorunlarından ciddi yaralar almamakla mümkündür herhalde.
     Eğer size doğru gelen bir ok görürseniz ve kalkanınız yoksa zamanı durdurun ve rüzgarı bekleyin...

İyi geceler dilerim...

DÜŞENE TEKME ATMADI... HABER OLDU..!

   Birkaç aydır magazin gündeminde Özlem Yıldız'ın, eşinin, iş anlamında zor günler geçirmesi ve böyle bir durumda onun yanında olması konuşuluyor. Habercilikte bir laf vardır; "köpek adamı ısırırsa haber olmaz, adam köpeği ısırırsa haber olur" diye... Şimdi Özlem Yıldız'ın, maddi problemler yaşayan eşinin yanında durması, destek olması, "adamın köpeği ısırması" kadar şaşılacak bir olay oldu yani öyle mi?
   Maalesef öyle...! Eskiden Allah ne verdiyse ailecek kanaat etmek, birlikte daha iyisi için çabalamak, şimdilerde yerini "bitmek tükenmek bilmeyen isteklerine cevap veremeyen kocayı" boşamak oldu. Artık bazı kadınlar hayat arkadaşı değil, bariz bir şekilde hayat sigortası aramaya başladı. Bu uğurda çocuklarının mutluluğunu bile gözünü kırpmadan feda edebiliyorlar...! Merak ediyorum hangi hayat standardı, çocuğunun mutlu bir aile ortamında büyümesinin bedeli olabilir?
    Ben burada medyanın da büyük payı olduğunu düşünüyorum. Dizi ve magazinlerde gösterilen abartılı hayatlar, sabah evlendirme programlarında yüzsüzce sorgulanan ve istenen mal varlıkları, feminizm derken ucunu kaçırıp kadına neredeyse sudan sebeplere yuva yık mesajı veren, muhtemelen hiç evlenmemiş, yürütememiş ya da çocuk sahibi olmamış 40 yaş üstü bakımlı ama yalnız, huysuz ve bencil kendilerini mutlu olduklarına inandırmış sözde uzmanlar(boşanma avukatları yada psikologlardan çıkar genelde).
    Geçenlerde bir tv kanalında, aile danışmanlığı yapan bir psikolog; "taraflar mutlu değilse zorlamaya gerek olmadığını" ileri sürüyordu. İyi de sözünü ettiğimiz konu hakkında irdeleyecek olursak, taraflar neden mutlu değil? Batan ya da batmak üzere olan eşten ayrılan bir kadın nasıl bir savunma yaparsa yapsın, ben onun neden mutlu olmadığına her türlü iddiaya girerim: Değişen hayat standardı yüzünden. O zaman bu kadın kocasından değil, onun maddi durumundan mutlu değil. Ve tam bu noktada ona bir tekmede kendisi vurmuş oluyor..! Karısını hastalandı diye terkeden bir adam hakkında ne düşünürsek, bunu yapan bir kadın içinde aynı şeyi düşünmeliyiz bence. Burada yapılması gereken onu terketmek değil, elinden ne geliyorsa gayret edip ona destek olmaktır diye düşünüyorum. Evvet zor  ama insanlığın gerektirdiği bir duruştur bu...
    Bir de şöyle bir durum var ki bunu hiç anlamış değilim;
    Kadın yıllarca evde oturur, çalışmamak için hiç bir sebebi yokken çalışmaz, eşinin kazandığından sürekli şikayetçidir ve maddi durumlarının üstünde istekleri vardır. Ve sonunda bu hanım eşinden maddi durumu yüzünden ayrılıp gider, çalışmaya başlar ve kendi kazandığı maaşla, evliyken yaşadığı standartların aynısı ya da daha altında hayatına devam eder. Peki neden bunu evliyken yaparak, hem eşine destek olup hem de iki maaşla daha rahat bir hayat sürmez. İşte bu da bana göre aslında özgürlük isteyip, bencilleşmesine rağmen, eşi suçlayıp yetinememe sahtekarlığıdır.
    Sonunda da gel zaman git zaman insanların bu kadınlar yüzünden kadınlara güveni kalmaz ve Özlem Yıldız'a yapıldığı gibi, evlenirken, parası için evleniyor gözüyle bakarlar.
    Umarım insanlar; mutlu bir ailenin, lüks bir sitede ya da semtte yaşamaktan çok daha önemli olduğunu yeniden kavrar, yeniden buna önem vermeye başlarlar.

18 Ekim 2012 Perşembe

SALONUNUZU BAŞTAN YARATIN



  1. Duvarlarınızı açık renkli kağıt yada boylarla kaplayın, kiriş ya da ufak bir bölümü sıcak renklere boyayın. Hardal, yeşil, turuncu, ağaç tonlarında kahve gibi renkler size hem huzur hem de enerji verecektir.
  2. Renkli olan bölüme çok yer kaplamayacak duvara monte edilen değişik tasarımlı bir kitaplık yerleştirin çok yukarıda olmamasına dikkat edin.
  3. Kitaplığın üzerine aile fotoğraflarını çeşit çeşit çerçevelerle sergileyin. Tabi vitrin gibi demode görünmemesi için kitaplar ekleyin. 

  1. Kitaplığın yanındaki köşeye bir lambader ekleyin, akşam yakıldığında resimlere hoş bir ışık verecektir.
  2. Renkli duvarınıza duvarın rengiyle uyum sağlayacak tablolar ve bir saati asimetrik olarak yerleştirin.
  3. Tablolarınızın; içinizde hoş bir duyguyu uyandıracak, ufkunuzu açacak resimler olmasına dikkat edin, kasvetli şeylerden kaçının.
  4. Espirili ve sevimli bibloları kitaplığa, masanın üstüne camın önüne yerleştirin.
  5. Cansız çiçek kullanmayın, bunlar evi doğallıktan ve yaşamdan uzaklaştırır. Canlı çiçekler, bambular kullanın ve saksılarınızı hoş saksı kaplarının içine yerleştirin.
  6. Yumuşak, geniş, rahat koltuklar tercih edin. Koyu renkli, simli koltuklar yerine açık ya da canlı renkli koltuklar evinize daha sıcak ve ferah bir hava verir. Eğer koltuklarınızı değiştirme imkanınız yoksa kaplamasını değiştirin.
  7. Koltuklarınıza renkli yastıklar ve bir şal ekleyin.

  1. Tek renk halılar tercih edin. Duvarınızda, koltuklarınızda kullandığınız renkler sade bir halıyla çok daha iyi bir uyum sağlayacak, dinginlik katacaktır. Yoksa tam bir renk cümbüşü olur ve göz yorar.
  2. Mümkünse yemek masasını ve konsolu tek olarak kullanın vitrin kullanmayın. Spor mobilyalar olmasına dikkat edin. Elinizdeki mobilyaları boyatarak ve yüzlerini değiştirerek daha ucuza mal edebilirsiniz.
  3. İnce, spor, uçuş uçuş tüller kullanın. Artık fon perdelerde koyu renkler kullanabilirsiniz.
Bu değişiklikleri yapabilmek için makul çözümler bulabilir, düşük bir bütçeyle yapabilirsiniz. 
Yeter ki isteyin ve emek harcayın...


1000 ZİYARETÇİM OLDU

    Evet yaklaşık 15- 20 gündür ciddi anlamda yazılar yazıp güncellemeler yapmaya başladım.
    Blogumu 3-4 ay önce açmama rağmen, açıp bir köşede unutmuştum. Hatırlayınca girip baktım ve birilerinin girip yazılarımı okuduğunu ve google da 2. sayfanın 1. sırasında çıktığımı farkedince, sizlere ulaşabilmek, yardımcı olabilmek için yazdığım yazılarımı okuduğunuzu görmek beni çok mutlu etti ve bloğuma ağırlık vermeye karar verdim. Bu kadar yemi bir blogda 1000 görüntülenmenin fena olmadığına inanıyorum.
    Lütfen yorumlarınız, yazmamı istediğiniz konu önerileriniz, yazılarımdan ne kadar yararlandığınız hakkında bilgilerle bana destek olun...
    Umarım bir gün 1000 takipçim de olur... Hoşçakalın... 

HAYALET GÖRMENİN BİLİMSEL AÇIKLAMASI YAPILDI...

    Evet arkadaşlar siz  de sürekli etrafınızda doğaüstü varlıklar gördüklerine inananlardan mısınız...? Benim gibi... Geçenlerde oğlumu uyutmaya çalışırken bir belgesele denk geldim ve tabi ki hayaletlerle ilgili olunca hemen durdurdum. Tabi insan hayalet görüntüleri görme umuduyla izlemekten kendini alamıyor. Hem var olmalarından korkup hem de varlıklarının ispatlanmasını istemek nasıl bir mazoşizmdir, orası da ayrı tartışılır.
    Umulanın aksine belgesel hayaletlerin varlıklarını değil var olmadıklarını kanıtlamayı amaçlıyordu. Ancak bu güne kadar izlediğim bu tarz belgesellerin içinde aklıma en çok yatan belgesel olduğunu itiraf etmeliyim.
    Deneyde hayaletlere gönülden inanan, inanmayan, kararsız kalan yaklaşık 10 kadar deneği, eski kullanılmayan bir bir hapishaneye götürüyorlar. Burayı seçmelerinin nedeni o civarda oturan insanlardan, orada hayalet gördüklerine dair çok sayıda şikayet almalarıymış. Hapisenin koridorlarından birine; deneklerin haberi olmadan, göremeyecekleri bir yere "İNFRASES" denen çok düşük seviyede ses veren bir düzenek kuruyorlar. Denekleri öncelikle infrasese maruz kalmayan bir koridorda yürütüp ne hissettiklerini soruyorlar. Cevap bir şey hissetmedikleri, paranormal bir belirtiyle karşılaşmadıkları oluyor. Daha sonra infrasesin bulunduğu koridora geliyorlar ve... İşte deneklerin söyledikleri;
"Çok huzursuzum ve korkuyorum"
"Tedirginim sanki bir şeyler beni izliyor"
"Sanki buradaki mahkumlar acı çekmiş gibi..."
"Mutsuzum ve buradan bir an önce çıkmak istiyorum..."
"Bazı gölgeler gördüm, öylece yanımdan geçti...."
    Evet şimdi gelelim bu etkilerin nedenine...
    İnfrasese maruz kalan insanlarda; mutsuzluk, huzursuzluk, gerginlik, tedirginlik ve ileri boyutlarda panik atak, akut anksiyete, hayal görme, titreme, olmayan sesler algıladıklarını sanma gibi etkiler görüldüğü bilimsel araştırmalar sonucu tespit edildi.
     İnfrasesin kaynağı ise; uzakta çalışan bir iş makinesi, bozuk bir motor sesi, uzakta çalışan bir havalandırma olabilir. Yani doğaüstü varlıklar gördüğünüzü, izlendiğinizi, içinizde bir huzursuzluk olduğunu hissettiğinizde bunun nedeni sadece duyamadığınız bir ses olabilir. İnanıp inanmamak size kalmış.... =)
—İnfrases (infrasound): Frekansı 0 ile 20Hz arasındadır.

17 Ekim 2012 Çarşamba

Kuran'ı Kerim de Sağlık

Öncelikle Kur’an ıstılahında temiz, yararlı ve helal olan tüm gıdalar “tayyibat” kavramı altında toplanmıştır. “Temiz ve hoş şeyleri helal, kötü ve çirkin şeyleri haram kılacak… (Araf 157).”, "Hayatın bütün güzel şeyleri size helaldir." (Enam 4) gibi geniş kapsamlı ayetlerle bozulmamış fıtrata atıf yapılmıştır. 

Kur’an ile inşa edilmiş bir Müslüman tasavvuru ile anlaşılabilecek bu ayetler bütün helal ve haramların anlaşılmasında anahtar rol oynamaktadır. Somut olarak ise kan, leş, domuz eti, etçil vahşi hayvanların yenmesi, alkol ve uyuşturucu maddeler defalarca vurgulanarak net bir şekilde yasaklanmıştır. Kur’an’ın insanlara beslenmede özellikle önerdiği bir gıda var mıdır? sorusuna dolaylı olarak şu cevap verilebilir: Kur’an’da gıdaların geçtiği ayetlerin 21’inde (%37) meyve, 12’sinde (%20) tahıl ve diğer bitkisel gıda, 6’sında (% 10) süt (3’ünde anne sütü), 5 yerde kanatlı hayvanlar, 2 yerde balık ve deniz ürünleri geçmektedir. Gıdalardan balık ve kanatlı hayvanlar dışında kalan büyükbaş ve koyun keçi gibi küçük baş hayvanların doğrudan veya dolaylı olarak geçtiği ayet sayısı sadece 7’dir (%12). 4 ayette ise domuz gibi yenmeyecek hayvansal ürünlerden bahsedilmektedir. 

Yenebilecek helal kategorisindeki gıdalarla ilgili olarak Kur’an’da emir kipi kullanılmayarak, tercih kişiye bırakılmıştır. Kur’an’ın birçok yerinde geçen cennet sahnelerinde en önde gelen gıda; bütün gıda ile ilişkili ayetlerin yaklaşık  yarısını içeren (üzüm, hurma, nar gibi) meyveler, diğer bitkisel ürünler (%20), balık ve daha az olarak da et ürünleri (%14) olduğu dikkatimizi çekmektedir. 

Kur’an’da gıdaların anılma oranları genel bir bakışla bizim beslenmede kullanacağımız gıda dengemizi doğrudan belirler mi? sorusuna net bir cevap verememekle birlikte; yapılan araştırmalar insanın temelde organizma olarak bitkisel ürünlere göre tasarlandığını; et proteininin çok az bir miktarının bile insan sağlığı için yeterli olduğunu göstermektedir.Kur’an’da geçen cennet sahnelerinde istisnasız bahsedilen gıda meyvelerdir. Bu ayetlerde hayvan ürünlerinin adı yok denecek kadar azdır. Sadece bir yerde kuş etinden bahsedilmektedir. 

Bu bulgu meyvelerin insan organizması için en faydalı ve en zararsız gıdalardan biri olduğuna dolaylı bir atıf olarak anlaşılabilir. Özellikle bitkisel gıdalarda da tahıl ve zeytin yağı dikkat çekici şekilde öne çıkarılmıştır. Hayvansal ürünlerden süt ve bal özellikle adı sıkça anılan önemli gıdalar olarak dikkatimizi çekmektedir. Son yıllarda etcil hayvanların yenmesine bağlı olarak oluşan deli dana hastalığı gibi hastalıklara karşı korunmada; ot ile beslenen hayvanların, balık ve tavuğun tüketimi önerilmektedir.

 Kur’an’da gıda ile ilişkili ayetlerin arka planında meyve ve sebzeye teşvik hemen dikkati çekerken, hayvansal gıdalarda ise teşvik yerine yenmesinin helal olduğu vurgusu ile yetinilmiştir. Ancak son zamanlarda modern tıbbın tavuk ve balık dışındaki tüm hayvansal gıdalardan kaçış önerisinin Kur’an’da net bir yansıması yoktur. Bu konu tek bir ayetle özetlenebilir: “ALLAH'ın size helal kıldığı hayatın güzelliklerinden kendinizi yoksun bırakmayın, ama hakkın sınırlarını da aşmayın: ALLAH, sınırları aşanları asla sevmez.” (Enam 87). 

Alkol ve sarhoşluk veren uyuşturucu maddeler net bir şekilde yasaklanmıştır. Niye yasaklandığını anlatmak gereksizdir. Beden ve ruh sağlığını alt üst eden, tüm ailenin psikososyal dengesini bozan alkol Kur’an’da hiç yoruma gerek kalmayacak şekilde doğrudan yasaklanmıştır.Oruç Kur’an’a önceki şeriatlardan miras kalan insanlığın en eski ibadetlerinden birisidir. Her yıl bir ay beden ve ruh sağlığı için şart koşulmuş önemli bir ibadet olarak Müslümanlara emredilmiş bir sağlık iksiridir. 

Günümüzde yapılan araştırmalarla orucun her gün yeni bir faydası daha keşfedilmektedir. Kişilik gelişimi, sabır eğitimi, empati yapma gücünü artırma gibi psikososyal faydaları yanında; beyin, sindirim sistemi ve kalp damar sağlığı üzerinde sayılamayacak kadar yararı olan bir ilahi hediyedir oruç. Günümüzde aşırı yemek yeme ve sonrasında alınan aşırı kiloları verme ile ilişkili olarak diyet yapma modern bir kavram olarak Müslümanların da gündemine hızla girmiştir. 

Öncelikle belirtilmesi gereken husus şudur ki, oruç bir diyet yöntemi değildir. Kur’an’da doğrudan bir diyet yöntemi bulamayız, ancak, dengeli beslenme, yemede aşırıya gitmeme gibi geniş kavramlar dolaylı olarak bu konuya atıf olarak algılanabilmektedir. Kur’an her konudaki yaklaşımı gibi koruyucu önlemleri (kötü olana yaklaşmama ilkesini) ana eksene almıştır. 

Özellikle modern tıbbın günümüz insanına birçok gıdayı (hayvansal yağlar, yumurta sarısı, kırmızı et, tereyağı gibi) yasaklamasının aksine, Kur’an yasaklanmamış her gıdanın yenebileceğini; beslenmede meyve ve bitkisel ürünlerin öne çıkarılması gerekliliğini dolaylı olarak önermektedir. Ancak Kur’an hastalıklara özel gıda kısıtlamasına konu olarak değinmemiş; bu konuyu Müslüman hekimlere bir içtihat alanı olarak bırakmıştır.Hijyen konusunda Kur’an’da birçok ayet bulabilirsiniz. 

“Bütün pisliklerden kaçın!” (Müddessir 5) gibi çok geniş anlamlı ayetlerle beden ve ruh hijyenine vurgu yapılmıştır. Hatta elbise temizliği bile dini emirler arasına alınmıştır. Abdest ve gusül gibi temizlik uygulamaları Kur’ani tanımlamalarla farz olan bir ibadete dönüşmüştür. Kur’an’da hijyen de bağımsız bir alan olarak değil, ruh hijyenini de kapsayacak şekilde geniş çaplı olarak ele alınmıştır.

16 Ekim 2012 Salı

NASIL PARA BİRİKTİRİLİR?

    Siz de para biriktirememekten şikayetçi misiniz? "Para nereye gidiyor anlamıyorum" mu diyorsunuz? Almanız gereken pek çok şeyin olduğuna mı inanıyorsunuz. İşte para biriktirebilmek için bazı öneriler;

  1. İlk olarak yaptığınız bütün harcamaları en küçük ayrıntısına kadar not alın. Aldığınız simide kadar yazın. Böylece ay sonunda harcamalarınızı gözden geçirirken ne kadar gereksiz harcamalar yaptığınızı ve ufak tefek şeyler derken bunların nası birikip ciddi bir meblağ tuttuğunu göreceksiniz.
  2. Aylık gelirinizi ve sabit giderlerinizi; net değilse bile yaklaşık olarak belirleyerek bir kendinize bir bütçe planı oluşturun ve bu plana sadık kalmaya çalışın. Bu sizin gereksiz harcamalar yapmanızı önemli ölçüde engelleyecektir.
  3. İhtiyacınız olduğunu düşündüğünüz ve almak istediğiniz şeylerin bir listesini yapın ve bunlara gerçekten ihtiyacınız olup olmadığını zaman zaman değerlendirin. Göreceksiniz bir kaç hafta sonra listenizde çok ciddi azalmalar olacaktır.
  4. Dışarıda mümkün olduğunca yemek yemeyin, evden tok çıkın.
  5. Vitrinde bir ayakkabı ya da elbise gördüğünüzde hemen almaya kalkmayın. 1 ay bekleyin, önünden geçtikçe tekrar inceleyin. O almayı çok istediğiniz şeyin zaman geçtikçe aslında o kadar da güzel olmadığını farkedeceksiniz.
  6. Kıyafet ya da ayakkabı alırken, evde nelerle kombinleyebileceğinizi düşünün. Haybeye aldığınız alakasız bir ürün evdeki kıyafetlerinizle uymadığında, ona uygun bir şeyler daha almak zorunda kalırsınız.
  7. Para biriktirmeyi bir zorunluluk olarak değil hobi olarak düşünün.
  8. İnternette mümkün olduğunca alışveriş sitelerini takip etmeyin.
  9. Eğer bir amaca yönelik para biriktiriyorsanız (ki böyle yapmanızı tavsiye ederim) öncelikle bunun yaklaşık olarak ne kadara mal olacağını ve almak istediğiniz tarihi belirleyin. Daha sonra biriktirmeniz gereken miktarı aylara bölerek her ay bu parayı düzenli olarak kenara koymaya çalışın.
  10. Ütopik hedeflerden uzak durun. Örneğin geliriniz 700 TL ise 500 TL biriktirmeye çalışmayın, mantıklı hedefleriniz olsun. Çünkü kendinizi çok zorlamanız bir süre sonra sizi çok sıkıntıya sokacak ve biriktiremediğinizi düşünüp vazgeçmenize neden olacaktır.
  11. Biriktirdiğiniz parayı sürekli hesaplayıp durmayın. Onu ulaşamayacağınız bir yere koyup unutun.
  12. Paranızı bir birikim hesabı açarak buraya yatırın ya da altın, döviz gibi yatırım araçlarını alın. Böylece elinizin altında durmayan parayı harcamanız daha zor olur.
  13. Kredi kartı kullanmakta güçlü bir iradeye sahip değilseniz kullanmayın.
    Bunları uyguladığınızda nasıl para biriktirdiğinize kendiniz de şaşıracaksınız. Bu arada ufak tefek aksilikler, hesapta olmayan ekstra harcamalar çıkabilir, kesinlikle vazgeçmeyin. Sabırlı olursanız paranız biriktikçe bu işten keyif almaya başlayacaksınız. Unutmayın para parayı çeker :). 


MUTLU OLMAYI ÖĞRENİN

    Mutluluk içimizde...    Mi?
    Hayır! Kesinlikle mutluluk içimizde değil; içimizde olan bir şey varsa o da "mutlu olmak isteği ve azmidir".
    Tabi ki burada her gün şiddet gören ya da aldatılan bir kadından, evine ekmek götüremeyen bir adamdan bahsetmiyorum. Allah böyle zor durumda olan herkesin yardımcısı olsun. Bilakis onlar bizlere mutlu olmamız gerektiğini hatırlatırlar eğer olumlu düşünmeye niyetimiz varsa.
    Mutlu olmanın birinci yolu; mutsuzluğumuzun nedeni olduğunu düşündüğümüz her şeyi olduğu gibi kabul etmektir. Burada bahsettiğim şey "saldım çayıra mevlam kayıra felsefesi" yada "makus kaderimize boyun eğelim acıtasyonu" değil kesinlikle. Sorunlarınızı düzeltmeye ya da isteklerinizi elde etmeye yine uğraşın. Ama bunları mutsuzluğunuzun sebebi olarak görmeyin.
    Mesela "Eşim beni anlamıyor, dinlemiyor, ciddiye almıyor, benimle vakit geçirmiyor" mu diyorsunuz? Peki hiç şöyle düşündünüz mü? Belki de siz bu düşünceye o kadar odaklandınız ve bu yüzden canınızı o kadar sıktınız ki zamanla siz de eşinize sürekli surat, dırdır yapmaya başladınız. Artık hiç mutlu değilsiniz ve bunun için de eşiniz her eve geldiğinde somurtkan, mutsuz, agresif bir kadınla karşılaşıyor ve siz istediğinizi elde etmek isterken bu amaca giden yolun tam aksine doğru hızla ilerliyorsunuz. Peki sizin tek mutluluk kaynağınız eşiniz mi? Bırakın o sizinle vakit geçirmiyor sizi dinlemiyorsa yapmasın. Siz de çocuğunuzla vakit geçirin, onunla eğlenin. Eğer çocuğunuz yoksa bir hobi edinin, müzik dinleyin, kitap okuyun, kısacası kendinizi mutlu edin.
     Mutlu olmak için illa bir şey yapmanıza da gerek yok aslında; yemek yaparken, temizlik yaparken bile mutlu olabilirsiniz. Yaptığınız şey ne olursa olsun o şey sizin için çok önemliymiş, size çok keyif veriyormuş gibi düşünün. Mutluymuş gibi rol yapın böyle böyle bir süre sonra siz de mutlu olduğunuza inanacaksınız. Hiç çok yalan söyleyen birinin daha sonra yalanına kendisinin de inandığını görüp şaşırdığınız olmadı mı? Böyle yapmalarının nedeni; yalan söylemeyi alışkanlık haline getirmiş insanlar o kadar inanarak yalan söylerler ki zamanla kendileri de inanırlar. Yani eğer siz inanarak kendinize sürekli mutlu olduğunuzu söylerseniz, zamanla beyniniz mutlu olduğunuza inanacak ve bunu alışkanlık haline getirecektir.
     "İlgisiz eş" örneğimize geri dönelim. Eşiniz sizi böyle mutlu gördükçe size bakış açısı değişecek; sürekli şikayet eden, tabiri caizse "kafa ütüleyen" bu mutlu halinizle o da mutlu olmaya başlayacaktır. Haliyle bir süre sonra sizin bu mutluluğunuza  o da dahil olmak ister ve bu yeni haliniz onun daha çok ilgisini çeker. Hepimiz öyle değil miyiz? Sürekli mutsuz ve hayatından şikayetçi insanların yanında bunalıp, neşeli ve mutlu insanların yanında olmaktan keyif almaz mıyız? Burada vermeniz gereken önemli karar; istenilen ve yanında olmaktan keyif alınan biri mi... Yoksa şikayetlerinden ve negatif enerjisinden bunalıp yanından kaçmak  istenilen biri mi olmak istediğinize karar vermektir.
    Mutlu olmanızı sağlayacak bir diğer şey de arkadaş seçiminizdir. Eğer yanınızda sürekli dert anlatan, mutsuz, hayatından şikayetçi ve kendine acıyan insanlar varsa bundan siz de etkilenirsiniz. Burada kast ettiğim şey tabi ki sürekli mükemmel bir hayat yaşayan insanlar değil. Dertleri olan ama bunları gülerek anlatabilen, hafife alabilen, sizi dinlediğinde "vah vah" demek yerine "amaan boş ver olur böyle şeyler" diyen arkadaşlar.
    Hele ki alamadığınız bir şey için (ev, eşya, araba, vb...) asla mutsuz olmayın. Hayatınız böyle maddi şeylere kafayı takıp boşa mutsuz geçirilerek çöpe atılan zamanlar için yeterince uzun değil.
    Unutmayın, mutluluğun bir ilacı falan yok, kimse siz istemedikçe sizi mutlu edemez. Siz mutlu olmak istemezseniz, buna bahane olacak bir neden biter başka bir neden bulursunuz. Mutlu olmayı istemeli, çabalamalı ve öğrenmelisiniz.
    Pollyannacılıktan bahstemiyorum. Sadece biraz hayatla ve kendinizle dalga geçmeyi deneyin.
Mutlu günler, mevsimler, ömürler dilerim....  

BEBEĞİM DÜŞTÜ DEMEDEN ÖNCE MUTLAKA OKUYUN!

  1. Bebeğiniz ufak da olsa dönmeye kendisini iteklemeye başladıysa
  2. Doktorunuz artık ufak ufak hareketler başlar dediyse 
  3. İnternette ayınıza göre hareketelenmelerin başlayabileceğini okduysanız
    Mutlaka ya yatak koruyucu gibi şeylerle yatağınızı korunaklı hale getirin ya da bebeğinizi düşmeyeceği bir beşiğe yatırın. yanına yastık koymak çok güvenli değil Maalesef ben; "yok ya daha o kadar hareketlenmedi yastık koyuyorum işte yanına" diyerek bebeğimin yataktan düşmesine sebep oldum. Allah korudu birşey olmadı ama çok ciddi sonuçlar doğurabilirdi. O anı hatırlamak bile istemememe rağmen, uyarımın ciddiye alınması için sizlere anlatıyorum.

     Eğer bebeğiniz yataktan düştü ise;

  1. Ağlamasını durdurduktan sonra elinizle; kemiklerini, başını, eklemlerini, parmaklarını hafif hafif oynatarak bir yerinin kırılmadığından ve çıkmadığından emin olun.
  2. Bebeğinizi soyup vücudunda morluk, şişlik vb var mı kontrol edin
  3. Hareketlerinde ve gözbebeklerinde bir değişiklik olup olmadığını kontrol edin
  4. Başını kontrol edin
  5. Bebeğinizin hareketlerinde bir değişiklik varsa
  6. Eğer bir yerini oynatamıyor yada oynatırken ağlıyorsa
  7. İlk bir saat içinde kusarsa acile götürün
  8. Eğer bebeğiniz baş üstü sert bir zemine düşerse, ciddi bir kanaması, ciddi morluk ya da şişliği varas direk acile götürün.
  9. İlk 1-2 saat uyutmayın.

15 Ekim 2012 Pazartesi

BEBEĞİM MAMA YEMİYOR MU DİYORSUNUZ?



  1. Eğer bebeğiniz mama yemiyorsa ilk yapmanız gereken şey onu fazla zorlamamaktır. Bebeğinizin ağzına zorla mamayı sokup ağzını kapatmak, şırıngayla püskürtmek, ağzını zorla açıp mamayı boğazına kadar sokmak gibi yöntemler hem tehlikeli hem de bebeğiniz için yemek yememekten çok daha yıpratıcıdır. Bu şekilde zorla yemek yedirirken bebeğinizin boğazına istemeyerek yediği için mama kaçabilir ya da bu durum onu psikolojik olarak çok etkileyebilir.
  2. Bebeğiniz uyurken yedirmeyi deneyin. Ancak yedirirken başını yükseltmeyi unutmayın.
  3. Mama yedirmeye çalışırken dikkatini birşeylere çekmeyi deneyin. Ben telefonuma şirinleri indirdim onu izleterek yediriyorum. Gürültü yapacak şeyleri birbirine vurmak da işe yarıyor. Örneğin; bir elinize bir kaşık alıp yanınıza tencere koyup kaşığı tencereye vurarak ses çıkartabilirsiniz yada oyuncaklarını birbirine vurabilirsiz. Reklam izletebilirsiniz.
  4. Mama kutularında yazılan ya da doktorların söylediği; "şu ayda şu kadar yemelidir" verilerine kulak asmayın. Çünkü bu veriler her zaman tutmayabilir. Benim oğlum 2 aylıkken yemesi gereken miktarın iki katını yiyordu, 6 aylıkken yemesi gerekenin yarısını yedi. Tabi ben de çok telaşlandım ama doktora gittiğimde kilosu boyu normal çıktı ve doktor böyle dalgalanmalar olabileceğini söyledi. Bunu bebeğini korumak isteyen o baskın annelik güdülerine anlatmak zor oluyor ama emin olun bunu başardığınızda yemek problemi problem olmaktan çıkıyor ve bebeğiniz de yemek zamanlarını işkence gibi görmekten kurtulup daha çok yemeye başlıyor.
  5. Bebeğiniz mamayı reddediyorsa mamanızı değiştirmeyi deneyin. Ben Aptamil veriyordum ama yemeyince değiştirip Hipp'e (Similac ve Humana da olabilir) geçtim ve çok etkisi oldu anında yemeye başladı.

  1. Bebeğiniz mama yemediğinde yapmanız gereken ilk şey su içirmeyi kesinlikle ihmal etmemek ve miktarını biraz artırmak. Çünkü mamadan gelen su kesildiği için bebeğiniz susuz kalabilir.
  2. Eğer mama değiştirmek de işe yaramadıysa ve eğer 4. ayınızı tamamladıysanız Aptamil ya da diğer mama markaları olabilir; sütlü pirinçli, meyveli, tahıllı muhallebi mamalardan 3-4 öğün verebilirsiniz. Ancak unutmayın bunlar ek besin olarak kalmalı ve ağırlık devam sütlerinde olmalıdır. Devam sütlerinin besleyici ve koruyucu özelliği çok daha fazladır.
  3. İkinci bir seçenek mamayı yaptığınız miktardaki suya 1 tatlı kaşığı pirinç unu katıp ateşte kaynatarak muhallebi kıvamına getirin. Hazırladığınız karışıma, kaç ölçeklik su kaynattıysanız o kadar mamayı ekleyip  iyice karıştırdıktan sonra çok küçük lokmalar halinde bebeğinize yedirebilirsiniz.(Bu işlemi bebeğiniz en az 3,5-4 aylıksa yapabilirsiniz.
  4. Şunun altını kesinlikle çizmek istiyorum ki; bebeğinize mutlaka çok küçük lokmalarla, yutmasını bekleyerek ve başını anakucağı pozisyonu kadar yükselterek yedirin. Yemek yedireyim derken çok ciddi sorunlarla karşılaşabilirsiniz. Lütfen çok dikkat edin.

11 Ekim 2012 Perşembe

Manyetik terapi

Manyetik terapi 



 Manyetik terapi,manyetik alan gücünün organizmamıza iyileştirici etkisidir. Organizmadaki hücre ve dokuların biyomanyetik zarla çevrili olduğu saptanmıştır. Bu zar organizmamızı çevremizde bulunan manyetik alanların zararlı etkilerinden korur. Dünyanın manyetik alanı gücünü kaybetmektedir. Bu süreç, uygarlığımızın olumsuz etkileri ve kentleşmenin büyümesiyle daha da artar ve güçlenir. Bizler beton blokları arasında yaşamaya çalışırız. Sağlığımız için zararlı elektromanyetik faktörler ve dışavurumlar (televizyon, bilgisayar ve monitörler) organizmamıza olumsuz etki eder. Azalan manyetik alan gücü insan organizmasının normal işleyişini sekteye uğratır. Bunun bir çok olumsuz etkisi olabilir. Zayıf organizmanın çeşitli hastalıklara karşı direnci azalır. Bu da insan organizmasının daha çabuk hastalandığını ve kronik hastalıkların oluşumuna eğilimli olduğunu gösterir. Düzgün bir şekilde çalışmayan organizma, hızla yıpranır ve yaşlanır. Mıknatısların tedavi etkisi, bozulan manyetik alanların onarılması ve bunu tedavi süresince korunmasına dayalıdır. Manyetik alan, kan dolaşımına da olumlu etki eder. Manyetik alan tedavisi sayesinde, bedenimiz için hayati önemi olan maddelerin (vitaminler, mineraller, mikroelementler, proteinler) sindirimi ve zararlı maddelerin organizmadan atılması proseslerini hızlandırır.

   
Ayrıca Manyetik rezonans terapisi ilede modern ortopedide tekniğin geniş bir uygulama yelpazesi olduğunu düşünüyorlar. Yöntemin, ortopedinin ve kaza cerrahisinin tedavilerine ek olarak, tamamlayıcı bir terapatik teknik şeklinde uygulanması amaçlanmıştır. Terapi, eklem hastalıklarının ve özellikle kemik iltihaplarının, lif burkulmalarının, tendon rahatsızlıklarının ve spor yaralanmalarının tedavisinde etkilidir. Bunların dışında manyetik rezonans terapisi kemik erimesinin önlenmesinde ve tedavisinde ve kemiklerdeki metobalizma bozukluklarının giderilmesinde de olumlu etkiler göstermektedir.Tedavi, sağlık uzmanları tarafından genellikle tamamlayıcı bir tedavi yöntemi olarak hareket sistemindeki acı veren dejenerasyonların ve patolojik modifikasyonların tedavisinde uygulanmaktadır. Manyetik rezonans terapisi uluslararası kliniklerde ve rehabilitasyon merkezlerinde kullanılmaktadır. Manyetik terapiyi açıklamak için kullanılan mevcut iki teori vardır. Teorilerden bir tanesi mıknatısların çok hafif bir elektrik akımı ürettiğini iddia etmektedir. Mıknatıslar vücudun ağrıyan bölgesine tatbik edildiğinde, bu bölgedeki sinirler uyarılır, böylelikle vücudun doğal ağrı kesicileri açığa çıkmış olur. Diğer teori ise mıknatıslar vücudun ağrıyan bölgesine tatbik edildiğinde, o bölgedeki tüm hücrelerin kan dolaşımını, iyon alışverişi ve bölgeye oksijen akışını artırmak üzere tepkimeye girdiğini öne sürmektedir. Manyetik alanlar kan dolaşımındaki yüklü parçacıkları, kan akışını artırarak ve ısı meydana getirme yoluyla kendine çeker ya da iter. Dokularda ve kan akışında artan oksijenin iyileşme hızında hatırı sayılır bir değişime neden olduğu düşünülmektedir. Manyetik terapinin tarihi, kadim Mısır’a dek götürülebilir. Mıknatısların çok uzun zamandır kas ağrısı ve sertliğini iyileştirme gücü bulunduğuna inanılmaktadır. Çinli şifacıların daha MÖ 200’lü yıllarda qi ya da enerjinin akışındaki sağlıksız dengesizlikleri düzeltmek üzere mıknatıs taşları kullandıkları söylenir. Sarı İmparator’un Dahili Tıp Kitabı (The Yellow Emperor’s Canon of Internal Medicine) olarak bilinen Çin tıp metni bu işlemden bahsetmektedir. Vedalar ya da Hindu kutsal kitapları da mıknatıs taşlarıyla hastalıkların iyileştirildiğinden söz eder. “Mıknatıs taşı” ya da yön taşları kelimesi, bu taşların mıknatıs olarak kullanılmasından kaynaklanmaktadır. “Mıknatıs” kelimesi muhtemelen Grekçe Magnes lithos ya da Yunanistan’da manyetik taşlar bakımından zengin bir bölge olan “Magnesia’dan gelen taş” teriminden türemiştir. Grekçe bu kalıp daha sonraları Latince’de magneta halini almıştır. Sör William Gilbert’in 1600’lü yıllardaki bilimsel incelemesi, De Magnete, manyetizmanın doğasını ve bunun statik elektriğin çekim kuvvetinden nasıl ayrıldığını açıklama yönündeki ilk bilimsel girişim özelliği taşır. İddiaya göre Gilbert mıknatısları Kraliçe I. Elizabeth’in eklem ağrılarını hafifletmek için kullanmıştır. Manyetik terapiye çağdaş Amerikan ilgisi ise 1990’larda, birkaç profesyonel golfçu ve futbolcunun, bu araçların rahatsız edici ağrı ve yaralanmalarını tedavi ettiğine dair edindikleri deneyimler ile başlamıştır. Yüzyıllar önce, dünya bugün olduğundan çok daha güçlü manyetik bir alan tarafından çevrelenmişti. Geçen 155 yılda, bilim adamları manyetik alanın azalışını ve bunun insan sağlığı üzerindeki etkilerini incelemektedir. Doktorlar, ilk kozmonot ve astronotların dünyanın manyetik alanının dışında, uzayda uzun bir süre kaldıklarında kemik kalsiyumunda kayıplar ve kas krampları yaşadıklarını fark etmişlerdi. Bu keşiften sonra, uzay kapsülleri içine yapay manyetik alanlar yerleştirilmiştir. Manyetik terapinin sağladığı iddia edilen faydalardan bazıları şöyledir: • Ağrıyı hafifletmek • Şişkinliği azaltmak • Doku alkalinizasyonunu iyileştirmek • Daha huzurlu bir uyku • Doku oksijenlenmesini artırmak • Stresi azaltmak • Hücresel oksijen düzeylerini artırmak • Kan dolaşımını iyileştirmek • Anti-infektif aktivite Manyetik terapi ağrıyı giderme konusunda alternatif bir yöntem olarak gün geçtikçe daha geniş bir kabul görmektedir. 1950’li yılların sonundan bu yana manyetik terapinin etkisini kanıtlayan yüzlerce çalışma ortaya konmuştur. 1997’de Teksas eyaletinin Houston şehrinde yer alan Baylor Tıp Fakültesi’nde bir grup doktor, hayatlarının erken döneminde çocuk felci geçiren 50 hastada manyetik terapi uygulamasını incelediler. Bu hastalarda, standart tedavilerin üstesinden gelmekte başarısız olduğu kas ve eklem ağrıları mevcuttu. Bu çalışmada, hastaların 29’unun sorunlu noktalarına mıknatıs bantlanırken, geri kalan 21’ine ise içinde mıknatıs olmayan cihazlar takıldı. Ne araştırmacılara ne de hastalara hangi tedaviyi (manyetik ya da manyetik olmayan) aldıkları söylenmemişti. Tıpkı plasebo içeren pek çok çalışmada olduğu gibi, hastalardan bazıları manyetik olmayan tedaviye de cevap vermiştir ancak manyetik terapi uygulayan yüzde 75’i kendilerini çok daha iyi hissettiklerini belirtmişlerdir. New York, Valhalla’daki New York Tıp Fakültesi’nde yapılan bir başka çalışmada, bir nörolog ortadan şiddetliye doğru yanma, sızlama veya ayaklarda uyuşma şikâyeti olan, kadın ve erkeklerden oluşmuş 19 kişilik bir grup üzerinde manyetik terapiyi test etmişti. Sorunlarına diyabet ya da alkolizm gibi diğer durumlar neden olmaktaydı. Bu hasta grubu, iki aylık süre boyunca, banyo yaptıkları zaman dışında günde 24 saat çorap ya da ayakkabılarından birinin içine manyetik bir astar giymişlerdi. Diğer çorap ya da ayakkabıları içine ise manyetik olmayan bir parça takmışlardı. Daha sonra iki ay boyunca manyetik astarı her iki ayaklarına da giydiler. Çalışma sonunda, diyabet hastalarının 9/10’u bir rahatlama yaşadıklarını rapor ederken, diyabet olmayanlardan yalnızca üç tanesi rahatlama rapor etmiştir. Çalışmayı yürüten nörolog, bu çalışmanın diyabet hastaları için yapılacak manyetik terapi konusunda daha fazla çalışmanın kapısını açtığına inanmaktadır. Yakın gelecekte daha kapsamlı bir takip çalışması yapmayı planlamaktadır. 2000 yılında Virginia Üniversitesi’nde federal hükümet tarafından desteklenen bir çalışma başlamıştır. Bu çalışma manyetik yatak pedlerinin, kas ağrı ve sertliklerini ve fibromiyaljiye bağlı bitkinliği hafifletmede etkinliğini değerlendirmiştir. Manyetik terapi aynı zamanda depresyon ve bipolar bozukluğu olan hastaların tedavisi için de incelenmiştir. Tekrarlanan Transkarniyal Manyetik Uyarım adı verilen bir işlem bu hastalığın tedavisinde umut verici etkiler göstermiştir. Çalışmalardan birinde, depresyonu olan hastaların elektrokonvülsif tedavi görenlere göre daha düşük nüksetme oranlarına sahip olduğu görülmüştür. Elektrokonvülsif terapiden farklı olarak, manyetik terapi kullanan hastalar inme, hafıza kaybı ya da yargı bozukluğu gibi durumlardan mustarip olmamaktadır. Mıknatıslar ve beyin üzerine yapılan incelemelerdeki gelişmeler devam etmektedir. 2002’de Güney Carolina Üniversitesi’nde depresyon tedavisi için transkarniyal manyetik uyarım (TMS) alan iki binden fazla hastada umut verici başlangıç sonuçları alınmıştır. TMS, beyne elektrokonvülsif terapiye göre daha az şok vermektedir. Bir başka çalışma ise temel titreme tedavisinde mıknatısların kullanılmasını test etmiştir. Tekrarlanan TMS kullanarak, araştırmacılar titremenin düzeltilebildiğini ve hiçbir ters etkinin olmadığını fark etmişlerdir. Manyetik terapinin bu uygulamaları halen incelenmektedir ve henüz Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi tarafından henüz onaylanmamış da olsa, umut verici görünmektedir.

Meyvelerin Tazeliğini Korumak

Meyvelerin Tazeliğini Korumak 



 Malum yazın bulacağınız meyveleri kışın bulamazsınız ama yazlık meyveleri alıp kışın yemeye ne dersiniz o zaman hiç beklemeden yazlık meyve alıp kışın denemenizi tavsiye ediyorum ama eğer kış ayında iseniz o zamanda kışlık meyve alıp yazın deneyin farkı göreceksiniz şimdi o kadar konuştun ama cevabı söylemedin diyorsunuz hemen söylüyorum her hangi ne tür meyve olursa olsun aldığınızda onları uzun süre taze tutmak için aralarına yaprak serpiştirin yaprak uzun süre tazeliği koruyacağı için meyvelerinizde taze olacaktır.

Soğandan Öksürük Şurubu

Soğandan Öksürük Şurubu 


 Bir büyük soğanı rendeleyin ve orta boy bir bal kavanozunu koyup iyice karıştırın. 48 saat bekletin, şurup haline geldiğinde öksürüğü ve soğuk algınlığı olan hastaya sabah akşam bir çorba kaşığı içirin. Soğanın içerdiği yağlar öksürüğü durduracaktır.

Böcek ısırıklarının verdiği rahatsızlığı azaltın

Böcek ısırıklarının verdiği rahatsızlığı azaltın Sivrisinek veya diğer bir böcek ısırığı sürekli kaşınıyorsa, Yarım bardak suya 2 adet aspirin atın iyce karıştırın. Sonra bu suyu bir pamuk yardımı ile şaınan yere sürün. Dikkat aspirine karşı alerjiniz var ise bunu uygulamayın.

Basit Yanık Tedavisi

Basit Yanık Tedavisi 



 Küçük yanıklar için temiz bir süngeri hafifçe ıslatın, buzdolabınızın derin dondurucu bölümüne koyun. Bir müddet dondurduktan sonra yanmış yerin üzerine hafif hafif kompres yapın.

Şişedeki yağların temizlenmesi

Şişedeki yağların temizlenmesi 


 Genelde yağlarımızı şişelere koyarız bu yüzden bu konuda bu şişlerin temizlenmesini anlatacağım. İçinde yağ beklemiş şişeleri temizlemek için;şişeninizin içerisine sirke ile parça halinde kaya tuzu atın ve iyice sallayın. Bol su ile çalkaladıktan sonra şişeler ilk hali gibi olur.

Sarımsak ve soğan kokusuna karşı ne yapmalı

Sarımsak ve soğan kokusuna karşı ne yapmalı 


 Yemek yaptıktan sonra elleriniz sarımsak ve soğan kokabilir. Ellerinizi kahve telvesiyle yıkayınız. Elinizdeki sarımsak kokusu çıkacaktır. Soğan için de kaynar suya bir avuç maydanoz koyun. 15 dk bekleyin. Maydanozları süzdükten sonra bu suyla ellerinizi yıkayınız.

Ayaklarınızı Dinlendirmek İçin Ne Yapılmalı?

Ayaklarınızı Dinlendirmek İçin Ne Yapılmalı? 



     Gününüz çok yorgunmu geçti ve ayaklarınız çokmu yoruldu o halde ayaklarınızı dinlendirmek için üç yol var , Birinci yol: Yorgun ayaklarınızı dinlendirmek için iki ayağınızı sığacağı büyüklükte iki kap hazırlayın. Kaplardan birine 40 – 45 derece sıcaklıkta ötekine ise oda sıcaklığında soğuk su koyunuzç Sıcak suya bir tutam defne yaprağı atınız ya da yarım limon sıkınız. Ayaklarınızı önce sıcak sıda 5 dakika kadar tuttuktan sonra soğuk suya sokup 20 saniye bekletiniz ve bu işlemi art arda 5 – 6 kez tekrarlayın. Daha sonra ayaklarınızı kolonya ile ovunuz ayaklarınızın ne kadar rahatladığınız ve dinlendiğini fark edeceksiniz. İkinci yol: Yatağa yatarak ayalarınızı yukarı kaldırıp duvara dayayın. Bu durumda 5 – 10 dakika kalırken derin derin nefes alıp vererek vücudunuzu da rahatlatın böylelikle kan dolaşımınızı ıslandırmışda olacaksınız. Üçüncü yol: Yorgunluktan şişen ayaklara soğuk taş üzerinde yürüyüş de iyi gelir. Üstelik taşlar masaj görevi vererek ayaklarınızdaki yorgunluğuda atacaktır.

Sağlıklı Beslenme Piramidi

Sağlıklı Beslenme Piramidi


 Sağlıklık Beslenme Piramidi Sağlıklı olmanın sırrı, yediklerimizin çeşitleri kadar miktarlarına da dikkat etmekten ve vücudumuz için gerekli olan besin ögelerini doğru tüketebilmekten geçiyor. Besin ögelerini 6 ana grupta toplayabiliriz. Karbonhidratlar Ekmek, makarna, prinç, tahıl ürünleri ve kuru baklagillerde yüksek miktarda bulunur. Şekerler de karbonhidratlar grubunda yer alır. Şekerler, bildiğimiz çay şekeri (sukroz), meyve şekeri (fruktoz) ve süt şekeri (laktoz) olarak gruplara ayrılır. Karbonhidrat vücudumuz için iyi bir enerji kaynağıdır. Günlük alınan enerjinin %55 – 60′ının karbonhidratlardan sağlanması gerekir. Burada önemli olan şekerli besinlerden çok, diğer karbonhidrat kaynaklarını tüketmektir. Proteinler Et, süt ve süt ürünleri ile yumurta ve kuru baklagillerde yüksek miktarda bulunur. Hücrelerin gelişmesi, dokuların yenilenmesi için gereklidir. Günlük alınan enerjinin %10 – 12′ sinin proteinlerden sağlanması gerekir. Yağlar Et, süt, peynir, margarin, tereyağı ve kuruyemişlerde yüksek miktarda bulunur. Günlük alınan enerjinin %25 – 30′ unun yağlardan sağlanması gerekir. Burada önemli olan bu miktarın en fazla %10′unun doymuş yağlardan (et, süt, yumurta gibi hayvansal kaynaklı ürünlerde bulunur; aşırı tüketimi kolesterol seviyesinin yükselmesine sebep olur) %10′ unun tekli doymamış yağlardan (zeytinyağı, kanola yağında bulunur.) ve %10′ unun çoklu doymamış yağlardan (ayçiçeği, soya fasulyesi, tahıl ürünleri,balık ve ürünleri, ıspanak, brokolide bulunur) karşılanmasıdır. Vitamin ve Mineraller Vitamin ve mineraller vücudumuzda gerçekleşen tüm işlemlerde anahtar yol oynar ve vücut fonksiyonlarının normal olarak sürdürülmesini sağlarlar. Vitaminler vücutta düzenleyici olarak çalışırken, mineraller de kemik ve diş sağlığında çok önemli bir role sahiptir. Su Su, yaşamak için oksijenden sonra gelen en önemli öğedir. yetişkin insan vücudunun yaklaşık %59 ‘u sudur. Su vücutta besinlerin sindirimi, emilimi ve hücrelere taşınmasında ve vücut ısısının denetiminde önemli rol oynar. Bunun için günlük 2 litre su içilmelidir. Çay, kahve gibi sıvılar suyun işlevlerini yerine getiremez.

BESİN KALORİ CETVELİ


BESİN KALORİ CETVELİ

Tahıllar
Tahıllar kalori bakımından yüklü yiyeceklerdir.
GIDA
KALORİ
İnce dilim beyaz ekmek
70
İnce dilim kepekli ekmek
60
İnce dilim kızarmış ekmek
35
Arpa
349
Buğday
332
Bulgur
357
Sandviç
298
Yufka
271
Grisini
433
Kraker sade
384
Kraker peynirli
479
Kraker tuzlu
433
Makarna
369
Pirinç
363
Şehriye
388
Tarhana
316
Patlamış mısır sade
386
Patlamış mısır yağlı – tuzlu
456
Mısır gevreği
386
Kalori değerleri, besinlerin 100 gramları için verilmiştir. pratikbilgiler.info

Sebzeler
Domates, salatalık ve soğan gibi sebzeler hem kalori bakımından avantajlı hem de glisemik indeksi düşük sebzelerdir.
GIDA
KALORİ
Asma yaprağı
97
Defne yaprağı
97
Bakla
72
Bamya
320
Bezelye
84
Biber
22
Börülce
127
Brokoli
35
Brüksel lahanası
35
Domates
22
Ebegümeci
48
Enginar
48
Fasulye
32
Havuç
42
Ispanak
26
Kapak
26
Karnabahar
27
Kereviz
40
Kıvırcık salata
20
Mantar
28
Marul
15
Maydanoz
44
Mısır
96
Patlıcan
25
Patates
76
Prasa
52
Salatalık
15
Sarımsak (bir baş)
137
Semizotu
32
Soğan
36
Turp (kırmızı)
19
Turp (siyah)
33
Kalori değerleri, besinlerin 100 gramları için verilmiştir.

Etler
Beyaz et, kırmızı ete çok daha düşük kalori içermektedir.
GIDA
KALORİ
Dana eti
150 – 223
Koyun eti
247 – 310
Hindi
160
Tavuk (derili) bütün
215
Tavuk (derisiz beyaz et)
114
Tavuk (derili beyaz et)
186
Tavuk deri
349
Kalori değerleri, besinlerin 100 gramları için verilmiştir.

Kırmızı Et Ürünleri
Kolesterol ve trigliserid değerleri yüksek olan kırmızı et ürünlerinin kalori değerleri de bir hayli yüksektir.
GIDA
KALORİ
Jambon
182
Kavurma
670
Pastırma
250 – 269
Salam
450
Sosis
322
Sucuk
452
Kalori değerleri, besinlerin 100 gramları için verilmiştir.
Not: Köfte, kıyma, pirzola, kuşbaşı et ve biftek gibi kırmızı et ürünleri, kolesterol ve trigliserid (Yağ ve yağ içeren tereyağ, margarin, mısır özü yağı tamamıyla trigliserid formatındadır. Vücud hücrelerimizde yağlar trigliserid formatında depolanır. Her gün yediğimiz yiyeceklerin içinde mutlaka trigliserid formatında yiyecekler mevcuttur.) açısından zengindir. Çok sık tercih edilmemesi gerekir.
Sakatatlar
Sakatatlar zayıflama diyetlerinde yasak olan yiyecekler arasındadır.
GIDA
KALORİ
Beyin
125
Böbrek
105
Dalak
104
Dil
130
İşkembe
100
Kalori değerleri, besinlerin 100 gramları için verilmiştir.

Deniz Ürünleri
Protein, vitamin ve mineral yönünden oldukça zengindir.
GIDA
KALORİ
Havyar
262
İstakoz
91
Karides
91
Midye
95
İstiridye
6
Kalori değerleri, besinlerin 100 gramları için verilmiştir.

Balıklar
Balıklar, sıklıkla tüketilmesi önerilen besinlerdendir. Mevsimine göre, haftada en az bir kez tüketilmelidir.
GIDA
KALORİ
Alabalık
168
Levrek
93
Palamut
168
Uskumru
159
Kalkan
193
Somon füme
171
Ton balığı
121
Tuzlanmış balık
305
Kalori değerleri, besinlerin 100 gramları için verilmiştir
Not: Taze balık alırken; balığın gözlerinin berrak ve parlak, solungaçlarının parlak kırmızı ya da pembe, etinin sert, derisinin elastik olmasına dikkat edin.

Süt Ürünleri
100 mililitre yağsız sütte 35 kalori bulunmaktadır.
GIDA
KALORİ
Ayran
37
Beyaz peynir (yağlı)
289
Beyaz peynir (yağsız)
99
Cheddar
403
Çökelek (taze)
215
Çökelek (kuru)
379
Kaşar
404
Krem Peynir (sade)
349
Lor peyniri
85 – 90
Otlu peynir
327
Parmesan
440
Rokfor
369
Süt (tam yağlı)
61
Süt (yarım yağlı)
50
Süt (yağsız)
35
Süttozu (yağsız)
362
Yoğurt
62
Yoğurt (yağsız)
50
Yoğurt (meyveli)
125
Yumurta (tam)
158
Yumurta (sarı)
369
Yumurta (beyaz)
49
Kalori değerleri, besinlerin 100 gramları ve 100 mililitreleri için verilmiştir.
Yağlar
100 gram Light margarin’ de 405 kalori bulunmaktadır.
GIDA
KALORİ
Tereyağı
37
Beyaz peynir (yağlı)
289
Beyaz peynir (yağsız)
99
Kalori değerleri, besinlerin 100 gramları ve 100 mililitreleri için verilmiştir.

Meyveler
GIDA
KALORİ
Ahududu
57
Ananas
52
Armut*
61
Avokado
167
Ayva
57
Böğürtlen
58
Çilek
93
Elma*
58
Erik (yeşil)
66
Greyfurt*
41
İncir (taze)
80
Karpuz
26
Kavun
33
Kayısı
51
Kiraz*
70
Mandalina
46
Muz
85
Nar
63
Portakal
49
Şeftali*
38
Üzüm
67
Vişne
58
Kivi
30
Kalori değerleri, besinlerin 100 gramları için verilmiştir.
Not: (*) İşaretli meyvelerin glisemik indeksleri düşüktür. Tercih edilmelerinde fayda vardır ve bolca tüketilmelidirler.

Şeker ve Tatlılar
Milkshake genel kanının aksine kalori bakımından en masum tatlılardandır.
GIDA
KALORİ
Bal
315
Çikolata (şekerli)
528
Çikolara (şekersiz)
477
Dondurma
193
Karamela
399
Pekmez (üzüm)
293
Reçel
272
Şeker
385
Tahin helvası
516
Hanım göbeği
211
Burma tatlısı
318
İrmik helvası
302
Muhallebi
173
Sütlaç
139
Tel kadayıf
236
Milkshake (çikolatalı)
120
Milkshake (vanilyalı)
110
Profiterol
236
Kalori değerleri, besinlerin 100 gramları için verilmiştir.
Not: Şeker ve tatlılar zayıflama diyetlerinde yasak olan yiyecekler arasındadır.

İçeçekler
Yüksek kaloriye sahip olan alkollü içkiler ve hazır meyve suları, zayıflama diyetlerinde yasaktır.
GIDA
KALORİ
Adaçayı
1
Buzlu çay
30
Çay
0
Ihlamur
1
Kahve
2
Kakao
91
Kola
39
Meyveli gazoz
46
Portakal suyu
45
Elma suyu
47
Bira
45
Kırmızı şarap
90
Beyaz  şarap
75
Rakı
352
Cin
332
Votka
281
Viski
400
Portakal likörü
400
Muz likörü
315
Nane likörü
356
Kalori değerleri, besinlerin 100 gramları için verilmiştir.

Baharatlar
100 gram karabiberde, 255 kalori bulunmaktadır.
GIDA
KALORİ
Dereotu
253
Hardal
469
Haşhaş tohumu
533
Hindistan cevizi
525
Karabiber
255
Karanfil
323
Kekik
276
Kırmızıbiber
318
Kimyon
375
Nane
245
Tarçın
261
Kalori değerleri, besinlerin 100 gramları için verilmiştir.

Baklagiller ve Yağlı Tohumlar
Kuruyemişler, zayıflama diyetlerinin yasak yiyecekler listesinde ilk sıralarda yer alır.
GIDA
KALORİ
Ay çekirdeği
560
Badem
598
Ceviz
651
Şam fıstığı
594
Fındık
634
Kabak çekirdeği
610
Barbunya
349
Kuru fasulye
340
Mercimek
340
Nohut
360
Soya fasulyesi
403
Susam
582
Kestane (haşlanmış)
131
Kestane (kebap)
245
Yer fıstığı
582
Kalori değerleri, besinlerin 100 gramları için verilmiştir.

KALORİMETRE

Beden Kitle İndeksi

BKİ (Beden Kitle İndeksi): Şişmanlığı ölçmede en yaygın olarak kullanılan ölçüt “Beden Kitle İndeksi”dir.
Hesaplanması oldukça pratiktir.
BKİ = Ağırlık (kg) / Boy² (m)
Örneğin: 1.64 boyunda, 51 kilosunuz.
BKİ = 51/ 1.64²
BKİ = 19′dur
VÜCUT AĞIRLIĞI (kg)
BKİ (kg / m2)
Zayıf
18 ve altındaki değerler
Normal
18 – 24 arasındaki değerler
Hafif şişman
24 – 30 arasındaki değerler
1.Derecede Şişman
30 – 35 arasındaki değerler
2.Derecede Şişman
35 – 40 arasındaki değerler
3.Derecede Şişman
40 ve üzeri değerler
Kadın için ortalama ideal beden kitle indeksi: 19 – 21 aralığıdır.

 BEDEN KİTLE İNDEKSİNE GÖRE İDEAL KİLONUZ

Kadın için ortalama ideal beden kitle indeksi: 19 -21
Erkek için ortalama ideal beden kitle indeksi: 20 – 22

BOYA ve İDEAL BKİ’YE GÖRE ORTALAMA
İDEAL KİLO ARALIKLARI

BOY (cm)
KADIN (kg)
ERKEK(kg)
155
43 – 48
53 – 59
158
44 – 50
55 – 61
160
46 – 51
56 – 62
163
47 – 53
57 – 63
165
48 – 54
59 – 65
168
50 – 55
61 – 67
173
52 – 59
64 – 71
178
56 – 63
68 – 75
180
58 – 65
70 – 77
183
60 – 67
72 – 79
185
62 – 69
73 – 82
Not: Bu ortalama değerler kas, kemik ve genetik yapılara bağlı olarak 3 ila 5 kg arasında (+) veya (-) olabilir.

VÜCUT YAĞ ORANI

VÜCUT YAĞ ORANI
ERKEKKADINORAN VE RİSK FAKTÖRÜ
%2 ile %4 arası%10 ile %12 arasıKabul edilebilir minimum oran: zayıf risk
%14 ile %17 arası%21 ile %24 arasıNormal sağlıklı beden
%18 ile %25 arası%25 ile %31 arasıKabul edilebilir maksimum oran: zayıf risk
%25 ile %30 arası%32 ile %37 arasıOrta derecede riskli
%30 ve üzeri%37 ve üzeriYüksek derecede riskli
Kadın için ideal vücut yağ oranı : %22’dir.

KALORİ DEĞERLERİ

KALORİ DEĞERLERİ
BİR (1)SAATTE YAPILAN İŞHARCANAN KALORİ MİKTARI
KADIN
HARCANAN KALORİ MİKTARI
ERKEK
Ayakta durmak40 -5050 – 60
Araba kullanmak100 – 120120 – 140
Basketbol600 – 800800 – 1200
Bisiklet (yavaş)200 – 240240 – 280
Bisiklet (hızlı)400 – 600500 – 700
Büro işi (hareketli)120 – 250180 – 300
Bulaşık yıkamak120 – 180160 – 220
Bahçede çalışmak240 – 280280 – 360
Dinlenmek (uzanmak)30 – 4040 – 50
Bilgisayarda çalışmak160 – 200180 – 220
Dans (hızlı)400 – 800500 – 1000
Ev işleri (hareketli)160 – 200200 – 320
Egzersiz (normal)280 – 340360 – 440
Futbol500 – 700700 – 800
Koşmak600 – 800800 – 1000
Merdiven çıkmak300 – 400400 – 500
Toz almak160 – 200160 – 220
Yemek pişirmek120 – 180180 – 240
Yürümek (hızlı)280 – 320320 – 360
Yürümek (yavaş)160 – 200180 – 240
Yüzmek400 – 600600 – 800
Voleybol360 – 440440 – 560
Kadın için ideal vücut yağ oranı : %22’dir.
DÜZENLİ KALORİ AÇIĞI
30 gün içinde alınan ortalama günlük kalori miktarı = 1800 kcal / gün
Günlük ortalama kalori ihtiyacı  =  2100 kcal / gün
Ortalama gğnlük kalori açığı = 300 kcal / gün
30 günlük ortalama kalori açığı = 9000 kcal / gün
1 kg. vücut yağının eritilmesi için harcanan kalori = 4000 kcal / gün
30 gün sonunda eritilen ortalama vücut yağı miktar = 2 kg.
NOT: Günlük aldığınız kalori miktarı, harcadığınız kalori miktarından 300 kalori eksik olduğu taktirde, 1 haftanın sonunda yaklaşık 454 gr. yağ yakmış olursunuz.
Sizin için terleyip sunduğumuz besin kalori cetvelini hazırlayıp sunduk umarım kısa ve öz anlatımlar sayesinde okurken sıkılmamışsınızdır.