30 Aralık 2012 Pazar

Dr Gürkan Kubilay Yağ Yakıcı Solusıtan Toz



Dr.Gürkan Kubilay ,Alişan ve Ayşe Özyılmazer'in sunduğu Star Tv ekranındaki programında kilo ile başı dertte olanlar için  çok önemli kilo alımını önleyen yağ emici  ilacın ismini açıkladı…

Gürkan Kubilay programda yağ emici özelliğe sahip  solusitan ‘nın tanıtımı yaptı .Bir bardak suyun içine solusitan  koyup üzerine yağ ekledi ve yağların hemen suyun dibine çöktüğü gözlendi .Solusitan  kullanıldıktan sonra yemek yenildiği zaman vücud hiç bir şekilde yağ tutmuyor idrar yoluyla bütün yağlar atılıyor.Bu şekilde yiyerek diyet yapmadan vücunuzdaki göbek ve basen ve bacaklardaki yağlardan kısa sürede kurtuluyorsunuz…
Solusıtan Nedir?


Solusitan tıpkı bir sünger gibi yağ moleküllerini yemeğinizden emer. Yağla beraber, SOLUSITAN bir kütle oluşturur. Bu doğal fiber bileşen, vücudunuz tarafından sindirilmez! Normalde göbek bölgeniz, kalçalarınız ya da baldırlarınızda depolanacak olan yağ ile birlikte vücudunuzdan doğal yollarla atılır.

LineaTabs, daha önce kullandığınız zayıflama ve kilo kontrolü ürünlerinden tamamen farklıdır. LineaTabs ile eski yöntemlerdeki gibi ayrı ayrı alışveriş listeleri hazırlamak, kalori hesaplamak ve fazla kilolarınız yüzünden kendinizi kötü hissetmek gibi sorunlara veda edeceksiniz.

Şimdi LineaTabs ile suçluluk duygusu olmadan yemeğinizin keyfini çıkarma zamanı! Avrupa’da sağlıklı zayıflama ve doğru kiloda kalmanın en akıllı ve modern yolu olarak kabul edilen Lineatabs’ın, günlük öğünlerinizden yağı güvenlice çıkardığı klinik araştırmalarla da kanıtlanmıştır.

Öğünleriniz ile kullandığınızda sizin de hayret edeceğinizi garanti ediyoruz! Lineatabs’a bir kez alıştıktan sonra onsuz dışarıya çıkamayacaksınız.

Çantanıza kolayca sığan, pratik, hayatı kolaylaştıran yeni lifestyle ürününüz Lineatabs ile kilo almadan yemek yemenin keyfini yaşayacaksınız.

Caillou kitabındaki Saniye abla


Bir zamanlar minik kuşun ardında kitap okuyordum. O önde ben arkada, bir sayfasına baksa ikinci sayfaya bakmıyordu. Zaten aklı fikri koşup eğlenmekte, oturup yemek yemeyen çocuk kitap için durup sabırla okumamı mı bekleyecek... Sabırsız ve hiperaktif....


 Bu durumu çocuk gelişim hocamla paylaşmıştım. Böyle zorla oturtmak, peşinde okuyarak gezmek onu kitaptan soğutabilir, tiksindirebilir dedi. Okuyabildiğin kadarını oku kalanı kalsın boş ver dedi. Kısa anlatımlı büyük resimli kitapları tercih et dedi. Ben de aman canıma minnet zaten benim için ona okumak çin işkencesinden farksız oluyordu deyip bıraktım. Ama elimizin altında hep birkaç kitap oldu mutlaka. Sonra gel zaman git zaman bizimki artık televizyonu keşfetti. Onun televizyon karşısında oturup yarım saat-bir saat izlemesi bizim için büyük bir rahatlık oldu. En azından o sürede yapacak işimiz varsa yapıp yoluna koyuyorduk. Yalnızca Caillou izletiyorduk tabi ki(hocamın önerisi ile). Sonra Caillou ile oluşan bu bağını kitaplarda kullanayım dedim. İyi ki de yapmışım. Bir ay öncesine kadar kitapların yüzüne bakmayan çocuk Caillou kitaplarını okuyayım diye bana taşıyor artık defalarca okumaktan bize bıkkınlık geliyordu. Sonra bu kitap sevgisi filizlendi koca bir ağaç oldu. Şimdi kitap okumadan yatmıyor. Okumaktan bize fenalıklar getirtiyor. En üzüldüğüm nokta da o okuyacağım diye peşinde koşturup yorulduğum günler... Meğer her şeyin bir yeri ve zamanı varmış. Boşa kendimi de onu da yormuşum. 


Bu kitap Caillou'nun diş doktorundaki macerasını anlatıyor. Bu fotoğrafı özellikle koydum. Bu onun çok sevdiği Saniye ablasının fotoğrafı (benim hastaneden diş hekimi arkadaşım) Saniye'ye olan sevgisi de bu kitabın en sevdiği kitap olmasına büyük sebep aslında. Bir gün arkadaşlar bizde oturuyoruz bakın buna Eylül Saniye abla diyor dedim. Arkadaşlardan biri evet baksana bununda yeşil pantolonu var demez mi... Çok güldük, Saniye renkli pantolonlara bayılır ve yeşil güzel bir pantolonu da yakın bir zamanda almıştı. Çok güzel bir tesadüf...





































28 Aralık 2012 Cuma

Film saati: Arzu tramvayı










Siyah beyaz filmlerden hiç hoşlanmam. Film izleme konusunda zaten ön yargılarımın stresi altındayken bir de buna siyah beyaz olma kriteri eklenince halimi sormayın gitsin... 
Film kurdu bir kocanın eşine kısıtlı -değerli- bir süre için (haftada bir zorla elde edilen 2-3 saate) önerdiği ve olumlu yorumlarla izlenip sonuçlanan bir film. Güzeldi, değişikti, içindeki psikolojik dalgalanmalar beni ağlattı bile ve bu yazıyı hazırlarken bulduğum şu yazıyı filmi izledikten sonra lütfen okuyun. İzleyince bir, okuyunca beş-on etkilendim. Tekrar izlemek istiyorum, o ince detayları yakalamak, kaçırdıklarıma üzülmek ve şaşırmak istiyorum...

27 Aralık 2012 Perşembe

zuzaylım ve zor günler


Bazen öyle günler oluyor ki ne yapsan boş... Olayların içinde ufacık bir ayrıntı oluveriyor insan. Evrendeki minicik bir uzaylı...Oysaki elimizden gelmeyip katlanmak zorunda olduğumuz o kadar çok şey var ki... Adaletsizlik, haksızlık, umutsuzluk böyle günlerde daha da bir acıtıyor insanı. Her zor günde yanı başımızda kıymetini bilmediğimiz zamana sarılıyor insan, şükretmenin hafifletici etkisinin tadına varıyor...

25 Aralık 2012 Salı

Ekonomiye Kadın Gücü

Ekonomiye Kadın Gücü projesi, dar gelirli kadınların ekonomik üretime katılımını teşvik etmek, sosyal ve ekonomik olarak güçlenmelerine katkıda bulunmak amacıyla, kadınların gelir getirici bir işe başlamasına veya işini büyütmesine destek olmayı hedefliyor.

Bu hedefin gerçekleşmesinde, küçük bir sermaye desteği ile dar gelirli kadınların ekonomik üretime başlamasına imkan tanıyan Mikrokredi Sistemi temel alınıyor. Mikrokredi, dünyada ilk olarak 1973 yılında Nobel Barış Ödülü sahibi Prof. Muhammed Yunus öncülüğünde yoksulluğun çok yoğun bir şekilde yaşandığı Bangladeş'te "Grameen Bank" altında faaliyetlere başladı. Prof. Muhammed Yunus, bu uygulamayı ilk olarak genç bir kadına bambu sepeti yapması için 6 $ kredi vererek başlattı.

Küçük sermayelerle değişen hayatlar

Türkiye'de 2003 yılında Prof. Muhammed Yunus'un girişimleriyle Grameen Trust ve Türkiye İsrafı Önleme Vakfı (TİSVA) tarafından ortaklaşa başlatılan Türkiye Grameen Mikrofinans Programı pekçok dar gelirli kadının işe başlaması için cansuyu/başlangıç kredisi sağlayarak, teminat ve kefalet gerektirmeden finansman erişimi kısıtını ortadan kaldırarak onbinlerce kadının hayallerini gerçekleştirmesine destek oluyor.

Yoksullukla Mücadelede Yenilikçi Yöntem: Sosyal Finansman

Türkiye'de her 5 kadından biri yoksulluk sınırında olup kendi potansiyelini gerçekleştirmeyi, ailesine ve toplumsal üretime katkıda bulunmayı bekliyor. Türkiye Grameen Mikrofinans Programı'nın yaygınlaştırılması amacıyla, TİSVA ve Turkcell işbirliğinde hayata geçen Ekonomiye Kadın Gücü, Türkiye’de ilk defa sosyal borçlanma modelinin hayata geçirilerek kadınların gelir getirici işler yapması için küçük sermaye desteği sağlayan Mikrokredi Sistemi’ne yeni kaynak oluşturulmasını hedefliyor.

ekonomiyekadiningucuSosyal inovasyon niteliği taşıyan bu yenilikçi model sayesinde sayesinde artık dileyen herkes dar gelirli kadınlara borç verebilecek, bağış yapabilecek, dar gelirli kadınların hayallerine kavuşmasına bireysel olarak destek verebilecek .Çünkü, Kadına Destek, Topluma Destektir.
Ekonomiye Kadın Gücü projesi ile kadınlarımız daha çok üreterek ekonomiye katılacak,
hayallerini büyütecek, ailelerine ve geleceğe yatırım yapacak, Türkiye kazanacak.

Bir bumads advertorial içeriğidir.

Yılbaşı hediyelerinizi özgünleştirin...









Herkes gibi beni de sardı yeni yıl telaşı... Çok plan, çok hayal var; az zaman, çok Eylül var artık sonu nasıl olacak bilmiyorum. Hediyeleri önce kızımla çizdiğimiz kağıtlarla kaplamayı planladım sanırsam olmayacak. Sonra yılbaşı kartları iliştireyim dedim o da yetişmez, sonunda kızımın karaladığı bir kaç resmi paketlerin içine atmaya karar verdim. Umarım güzel olur ve beğenirler...




























































23 Aralık 2012 Pazar

pazarda göz payını almadan da bırakmaz...









Sıcak yaz günleri sanki o günlerin çabucak bitmesini istediğimiz için bizi cezalandırır gibi çok uzaklarda kaldı...Bize de eski fotoğraflara bakıp bakıp iç çekmek kaldı... İşte bu bizim güzel pazarımız, ilk günlerde sırf domates salatalık sevdasına düştüğümüz yolda sebzelerin güzelliği sonucu tüm sebze meyve alışverişini yaptığımız güzel pazar. Kızımın asla yemeden geçemediği iki tezgah var karpuz ve domates. Hatta hadi kızım pazara gidiyoruz deyince "amca bana karpuz versin diye mi veya domates yemeye mi" bile der. Tatlıyı nasıl aldırdı ne amaçla eşim aldı bilmiyorum. Normalde bu tatlıyı ilk kez orada tattı. Artık başka çocuklar istiyordu da o da mı heveslendi veya babası şu güzel görülen tatlıdan alsam da yemezse ben yerim diye ince hesaplar mı yaptı bilemem... Sokakta satılan yiyeceklere hep bir antipatim olsada asla yasak boyutunda kurallarla çocuğa yaşatmıyorum. Genelde ikna oluyor neyse ki... Herkese güzel sıcak bir hafta diler pazartesinin korkunç iticiliğine karşı "o da geçer yaşasın salı!" diyorum...

22 Aralık 2012 Cumartesi

hormon sen nelere kadirsin...



Ağız tadının tükendiği yerdeyim. Hastayımmmm ... 
Nasıl bir kırgınlık nasıl bir halsizlik ve nasıl bir bulantı... Ömrümün kusma rekorunu kırmış bulunmaktayım. Zaten bir salgın vardı etrafta, artık bitmek bilmeyen yağmurların katkısı ne kadar bilmem ama, 10- 15 defa kusan ve sancıdan gece 2-3 kez acili ziyaret etmiş hastalara aman bu nasıl bir mikrop ki derken.... Beterin beteri var, Allah beterinden korusun ama bu mikrop çok beter... Çok şükür kızımda bir şey yok tek tesellim de o zaten ama bittim...
Gelelim ne yediğimizin göstergesi neredeyse benimkilerden daha düzgün bacaklara sahip şu hormonlu havuca.... Yediğimiz hormonun haddi hesabının karmaşasına mı yanayım, kış günü alınıp aslında mevsimine uygun kategorisine giren sebzenin olayına mı yanayım, artık havucun da hormonu mu olur yuh yani diyesimin gelmesine mi yanayım. Hani havuç, patates en doğal çevreden nasibini en az alan sebzeydi de biz minik bebelere ilk bu sebzeleri öneriyorduk? Ben bu işlerin içinden çıkamıyorum.....

21 Aralık 2012 Cuma

UYKU EĞİTİMİNİN ZARARLARI !!!


   Öncelikle bu yazımı "pi-nik kuş"  sitesinden izinle yayınladığımı belirtmek isterim. Bugüne kadar hiç bir yerden kopya yapmadım yapmam. Bu konuda hassasım=).
   Sağolsun Ayça Oğuş Hanım, bu yazıyı çok önemsediğimi ve daha fazla anneye ulaşması için yayınlamak istediğimi söyleyince beni kırmadı.
   Oğlum doğduğundan beri hep aynı şeyi savundum: Hiçbir zaman kendi rahatım oğlumun rahat ve huzurundan önemli değil... OLMADI OLAMAZ!
   Ve yine son zamanlarda çıkan çocuğu ağlatarak, güvende hissetmesine, huzurlu olmasına engel olarak verilen uyku eğitimlerine vs çok karşıydım... En sonunda benim düşündüğümü savunan bir yazıyı görünce de paylaşmak istedim.
   İşte çocuğunuza verdiğiniz uyku eğitiminin zararları ve çocuğunuz üzerindeki olumsuz etkileri:

Kendi kendine yetme kapasitesi ve başkaları ile ilişkiye girme, problem çözme becerileri rutin ebeveynle yakın uyuma (doğumdan itibaren) ile gelişiyor.

Yirmi birinci yüzyılda, kuantum çağının bir yüzyıl ötesinde hâlâ bebeği ağlatmalı mı, ağlatmamalı mı konularını tartışıyoruz. Adına kontrollü ağlatma deyin, yumuşak geçiş deyin, her ne isim verirseniz verin son yüzyılın araştırmalarını yakından takip eden bir psikolog olarak size şunu söylemek istiyorum:
İç sesiniz, hormonlarınız, bas bas “Bebeğinin yanına git, sana ihtiyacı var!” diyorsa, o an ne yapıyorsanız yapın; bırakın, ve dosdoğru bebeğinizin yanına gidin. Ona bakın. Onu hissedin. Ve bilin ki bebeğinizin kendi kendini sakinleştirecek kadar gelişmiş bir sinir sistemi yok. Korteks iki yaşından itibaren devreye giriyor. Limbik yani duygusal beyin sakinleşmeyi sadece ve sadece bir ebeveyn yardımıyla öğreniyor (Lerner, C. et al. [2000] Learning & Growing Together: Understanding Your Child’s Development. Washington D.C.: ZERO TO THREE Press).
Bazen düşünüyorum. Kuantum fizikle enerjiyi keşfettik, beynin içini tarayacak en modern araçlara sahibiz, bir sürü araştırma sonuçları elimizde, ancak psikiyatri, psikoloji hatta tıp hâlâ eski bilgilerle yoluna devam ediyor.
Ama bir anne ve bir psikolog olarak ben ebeveynlik işini ciddiye alıyorum. Eğer bebeğinin gece uyumasıyla ilgili sorunu olan bir anne gelirse bana, ona eşini, işini, ailenin diğer fertlerini, yeterince destek alıp almadığını, bebeğinin ağlamaları ile içinde oluşan duyguları soruyorum.
Bebek büyütmek kolay iş değil; hele ilk bir yıl. Her bebek kendi ailesi içinde bir bütün, kimileri gece sık uyanır, kimileri uzun uyur. Önemli olan “Her ihtiyacında bebeğimin yanında mıyım?” sorusunun cevabına bakmak. Dr. Aletha Solter (Bilinçli Bebek kitabının yazarı) diyor ki “Her bebeğe dört ebeveyn lazım.” Yani tek başına bir bebeğin tüm ihtiyaçlarını karşılayamazsınız. Mutlaka iyi bir destek sisteminizin olması gerekiyor. Bebeğinizi ister kendi odanızda yanınızda uyutun, ister karyolası sizin odanızda olsun ya da kendi odasında kendi yatağında uyusun, önemli olan her ağladığında yanına gidip onu sakinleştiren bir ebeveynin olması.
Psikiyatrist ve yazar Dr. Daniel J. Siegel diyor ki: “Bebekle ebeveyn arasında devamlılık göstermeyen ilişki beyinde malformasyona, hafıza, duygu, ilişki ile ilgili sorunlara ve ciddi davranış bozukluklarına neden olur.”
Siegel ve bağlanma konusunda çalışan birçok bilim insanının ortak noktası, ebeveyn bebek arasındaki devamlılık arz eden ilginin bir iletişim şekli olduğu. Kısaca; bebek, ağlamaları ile ebeveyne ihtiyacı ile ilgili sinyal veriyor. Ebeveyn her seferinde bu ihtiyacı duyuyor ve altını değiştirerek, karnını doyurarak ya da sadece kucağına alıp sakinleştirerek bu ihtiyaca cevap veriyor. Bu dönemde “burası güvenilir bir dünya ve ben seviliyorum” düşünce modellerinin ilk temel taşları atılıyor.
Buraya kadar olan bu söylemleri gelin bir de, gece ve uyku olarak değerlendirelim.
Devamlılık arz eden ilgi ne demek?
Bebeğim gündüz her sinyal verdiğinde yanına gidip o ihtiyacı karşılayacağım ve gece olunca diyeceğim ki: “Kusura bakma ufaklık artık benim uyku saatim, burası senin odan ve burada uyuyacaksın, hadi bana güle güle.”
Ve henüz kendini sakinleştirme kapasitesi olmayan bebeğim bunu anlayacak ve kendi kendini sakinleştirecek.
Gece tek başına ağlamaya bırakılan bebeğin tek öğrendiği şu: “Demek ki ağladığımda ebeveynim bazen geliyor (gündüz), bazen gelmiyor (gece). Ben anlamıyorum ne zaman gelip ne zaman gelmeyeceğini. Önceden kestiremiyorum.” Tahmin edersiniz ki bu da sağlıklı bir bağlanma için gereken devamlılık ilişkisini sekteye uğratıyor.
Geçenlerde bir danışan bebeğiyle kontrollü ağlama denediğini ve bir haftadan fazla bir süre olmasına rağmen hiçbir şey olmadığını buna da artık kalbinin dayanmadığını söyledi. Ben de ona, demek ki ne kadar harika bir annesin ki, bebeğin hâlâ sinyalini duyacağına güveniyor ve ağlamaya devam ediyor dedim.
Doğa her şeyi belli bir düzende yaratmış, aslında biz müdahale etmeyip sadece o dönemin gerekliliklerini yerine getirsek hiçbir sorun kalmayacak. Bebek sinyal vermeye, biz o sinyali anlamaya devam ettikçe, bebek daha iyi sinyal vermeyi, güvenmeyi ve biz de onu daha iyi duymayı öğreneceğiz. Kucak döneminde kucağa almaktan, yürümeye başladığına keşfetmesine izin vermekten korkmayacağız.
Neden çaresizce gece uyuması için farklı yöntem arayışı içinde olduğunuzu anlıyorum. Hele bir de çalışan anne iseniz. Ya da benim gibi ilk yıllar gece ağlamaları, içinizde anlam veremediğiniz öfke patlamaları yarattıysa. Ben size işin bilimsel açıklamasını yaptım, geriye gece boyu ebeveynlik yapıp uykusuzluktan bayılmamak için nasıl bir destek sistemi kurarım sorusunun cevabını bulmak kalıyor. Bunu da size bırakıyorum.
Not: Amerikan Pediatri Akademisi ve Unicef; ebeveyn ile bebeğin aynı odada beraber uyumalarını özellikle ilk altı ay ve (ihtiyaca göre) sonrasında bebeğin fiziksel ve duygusal gelişimi açısından önemli olduğunu söyleyerek destekliyor. Beraber uyumanın sağlıklı bağlanma ve emzirme açısından önemini vurguluyor.

Nilüfer Devecigil

Üç yıllık psikoloji mastırı eğitimini Amerika’da Naropa Üniversitesi’nde Transpersonal Counseling Psychology üzerine tamamladı.
Uzmanlık alanı çocukla ebeveyn arasındaki bağlanma ve çocuklarda travmanın etkileri ile tedavi şekilleri olan Devecigil, eğitimi süresince, oyun terapisi uzmanları Carol ve Byron Norton, travma uzmanlığıyla tanınan Pat Ogden gibi konusunda öncü terapistlerle çalışma imkânı buldu.
Amerika’da çeşitli klinik ve devlet okullarında çocuklarla oyun terapisi uygulamalarının yanı sıra doğal ebeveynlik ve ana-baba okulu üzerine seminerler verdi. 2009 Temmuz ayında Kolorado Üniversitesi’nde, Ceza ve Ödülün Ötesinde, Stres ve Travmadan İyileşme adlı workshopları sundu. Beyond Consequences and Logic ve Aware Parenting enstitülerinin Türkiye’deki uzman eğitmenidir.

20 Aralık 2012 Perşembe

1.çekiliş sonucu



Sevgili "cyrstalll" ilk çekilişimin ilk talihlisi oldu. Bu şansının tüm yıl onunla olması dileğiyle....Tüm katılımcı arkadaşlara ilgileri için çok teşekkür ederim. (Janjalilson@gmail.com'a adresini bekliyorum)

19 Aralık 2012 Çarşamba

bıyıklı dudaklı yapboz



Bu isim kızımın yakıştırması.Bu fotoda görmüş olduğunuz magnet aslında fotoğrafların üzerine yapıştırıp espri olsun diye tasarlanmış. Ama bizim çılgın bunu yapboz gibi kullandı bayağı uzun bir süre de -umduğundan bir hayli uzun diye de belirtmeden geçemeyeceğim- oynadı...Migrostan aldık ve 4,5 TL idi yanlış hatırlamıyorsam. 

18 Aralık 2012 Salı

Uyuyan Güzel/ Disney




Bir ara kızım kendine o kadar çok kitap alıyordu ki, istediğim kitapları alamaz olmuştum. Bu da prenses takıntımızın olduğu bir dönemde yavru kuşumun aldığı bir kitap. Uyuyan güzelin hikayesi aynı bol resimli az yazılı bir kitap. İçindeki kötü cadı ve ejdarhadan dolayı almak istememiştim bu kitabı ama kızişkomun ısrarlarına da hayır diyemedim. Nitekim beklediğim gibi oldu... İki defa bile okumadık diyebilirim, hiç sevmedi. Kitaplıktaki en az okunanlar ulaşılması zor üst raflardaki yerini aldı. Anlatım tarzı biraz şiirsel, prensesin isminin akılda kalması zor sanırsam bu nedenlerden ötürü biraz gözünde değer kaybetti. Ama çocukların dönem dönem zevkleri farklı olabiliyor. O nedenle bizim uyuyan güzelimiz gerçek hayatta da çakma prensin ilgisini çekip sayfalarını aralatana kadar büyülü uykusuna daldı bile...(3+, 2,5 TL, 15 sayfa)

17 Aralık 2012 Pazartesi

Kitap:En güzel ev/ Nilüfer Yayıncılık


Bu kitabı yemekhanenin önüne kurulu bir tezgahtan seçmiştim. Geliri bir kuruma verilecekti, hangi
dernek hatırlamıyorum. Normalde bizimki aslan, kaplan, kurt gibi bazı hayvanlardan korktuğu için seçerken dikkat ediyorum. Bunda öyle korkutacak bir bölüm yok neyse ki. Kitap el yazısı ile yazılmış. Evini beğenmeyip kendine daha güzel bir ev arayan fareciğin hikayesi. Sonunda kendi evinin kıymetini bilip mutlu mesut yaşıyor evinde. Eylüş'üm pek sevmedi bu kitabı. Ben de belki bir gün sever diye kitaplığa kaldırdım, ara ara çıkarıp okuyorum. Gerçi bu günlerde bir kitap çılgınlığıdır gidiyor ve sıra saklı kitaplarımıza gelemiyor ya neyse... Tanesi 1 TL'ye geliyordu yanlış hatırlamıyorsam. 16 sayfa. Maalesef bir bölümde yazı başka şey anlatıyor resim başka. Bu yüzden de biraz soğuduk aslında.

29 Kasım 2012 Perşembe

Ailenizle Birlikte Alışverişe Bekleriz

Her anne çocuğu için en iyisi olsun ister, onun için en iyisini düşünür.  Çocuğunun mutlu ve sağlıklı olması için çabalayan anneler elbette alışverişte de en iyisini seçecektir. Tabii, babaları da unutmayalım...

Peki, ya anne-baba olmadan öncesi? Annelerin dilinden en iyi anlayan alışveriş kulübü unnado.com, ebeveyn olmaya doğru giden yolu bakın nasıl anlatmış!

Türkiye’de tüm anne, baba ve çocuklara özel hizmet veren alışveriş kulübü unnado.com; çocukların mutluluğunu en az anneleri kadar düşünüyor. Hep daha iyisi olsun diye,  çocuklarınızın uykusundan sağlığına kadar tüm ihtiyaçlarını düşünen unnado.com’a  Facebook’tan bağlanabilir, hızlı ve kolay bir şekilde üye olup gönlünüzce alışveriş yapabilirsiniz.
Bir bumads advertorial içeriğidir.

26 Kasım 2012 Pazartesi

BEBEKLERDE GÜVENLİK ÖNLEMLERİ!!! MUTLAKA OKUYUN!!!!

  • Bebeğinizin eline kablo ya da ip vermeyin. Elinde unutup odadan çıkarsanız boynuna dolanabilir: Boğulma tehlikesi
  • Poşet vermeyin kafasına geçirip, çıkaramayabilir: Boğulma tehlikesi
  • Peçete, kağıt vermeyin. Parçalayıp ağzına atar: Boğulma tehlikesi
  • İçinde boncuk gibi küçük parçalar olan kolay açılabilecek kutular vermeyin: Boğulma tehlikesi
  • Kıyafetlerinin düğme, fermuar ucu gibi parçalarının sağlam olduğundan emin olun, kopabilir: Boğulma tehlikesi
  • Eline ağır oyuncaklar vermeyin, sallarken kafasına çarpabilir ya da dişini kırabilir.
  • Ocağa koyduğunuz malzemelerin sapını mutlaka duvara doğru koyun ve mümkünse ocak önleri için satılan güvenlik parçalarından monte edin.
  • Prizleri kapatın.
  • İçinde deterjan olan dolapları üst katlara taşıyın ya da kilitleyin. Temizlik yaparken çamaşır sulu kovaları, temizlik ürünlerini kesinlikle ortada bırakmayın. 
  • Temizlik ürünlerini ağzı güvenlik kilitli kaplarında saklayın ASLA pet şişe vb koyarak ortalıkta bırakmayın, su sanarak içebilir.
  • Yatakta mutlaka güvenlik setleri kullanın, yanına koyduğunuz yastıklara kesinlikle güvenmeyin, itekleyebilir.
  • Kumanda pillerine dikkat edin, akmış pillerden zehirlenebilir.
  • Evcil hayvanınız varsa suyunu, yemini ve tuvaletini mutlaka ulaşamayacağı bir yere yerleştirin.
  • Bütün pencerelere çocuk kilidi takın.
  • Balkon demirlerini uzatın. Balkonda tırmanabileceği masa, sandalye bulundurmayın.
  • Sivri köşelere  güvenlik parçaları takın.
  • Mama sandalyesinde mutlaka emniyet kemerini takın.
  • Arabada MUTLAKA çocuk koltuğu kullanın. Emniyet kemerlerini bağlayın.
  • Çocuğunuzu, sizin emniyet kemeriniz bağlı olsa da olmasa da kesinlikle kucağınızda oturtmayın.
  • Kapıların çocuk emniyet kilitlerini mutlaka kilitleyin.
  • Ön koltukta özellikle de hava yastığı varsa ASLA oturtmayın. Bu yüzden birçok bebek/çocuk ölümü yaşandığını unutmayın.
  • 9 kg'a kadar çocuğunuzu arka koltukta yüzü arkaya bakacak şekilde anakucağı ile, 9-18 kg arası çocuklar ise, araç koltuğu kullanılarak, kullanma talimatlarına tam olarak uygun biçimde bağlanmalı ve oturturmalıdır.
  • İlaçları, oda parfümlerini ulaşamayacağı yerlerde tutun. Buralara tırmanamayacağından emin olun.
  • Evinizde sabit böcek ilaçları kullanmayın. Kanepenin arkasında dolabın arkasında bulamaz diye düşünmeyin. Çocuklar meraklıdır ve her yere girip çıkabilirler.
  • Kapıların üstüne tam kapanmasını engelleyecek güvenlik önlemleri takın, parmaklarını sıkıştırabilir.
  • Kibrit, çakmak, kesici alet gibi şeyleri ulaşamayacağı yerlere koyun.
  • Ocağınızın çocuk kilidi sistemi olmasına dikkat edin, gazı açarak zehirlenebilir.
  • Mamasını içirmeden önce mutlaka sıcaklığını kontrol edin.
  • Yenidoğan bebeğinizi asla yüzüstü yatırmayın. Bu yüzden çok fazla boğulma yaşandığını aklınızdan çıkarmayın.
  • Beşiğin kenarında üstüne düşebilecek ya da  bebeğinizin üstüne çekebileceği örtüler bulundurmayın.
  • Bebeğinizi tüylü ve yumuşak yerde, su yatağında yatırmayın.
  • Bebeğinizi babası ya da kardeşleriyle, hatta çok yorgunsanız kendinizle aynı yatağa kesinlikle yatırmayın.Gece farkında olmadan üstüne dönebilirisiniz.
  • Yürüteç kullanıyorsanız, merdivenlere yaklaşmamasına, masaların üstünde çekerek üstüne devirebileceği şeyler olmamasına dikkat edin.
  • Tuvalet ve banyonuzun kapısını kilitli tutun. Klozetten su içmeye kalkabilir. Sıcak suyu açarak haşlanabilir. Küveti doldurup içine düşebilir.
  • Cam kapılarınız varsa bunların camının kıramayacağı kalınlıkta olmasına ve her ihtimale karşı TEMPERLİ CAM(kırılınca ufalanan) olmasına dikkat edin.
  • Küçük çocuklarınızı ve bebeklerinizi asla evde yalnız bırakmayın: Evde yangın çıkarmaktan tutun da kardeşini çamaşır makinesine atmaya kadar birçok ölümcül ihtimale davetiye çıkarmış olursunuz.
UNUTMAYIN ATLADIĞINIZ UFAK 
GÜVENLİK İHLALLERİNİN 
HAYATİ SONUÇLARI OLABİLİR!!!!





25 Kasım 2012 Pazar

ÇOCUKTA SALDIRGAN DAVRANIŞLAR NEDEN OLUR ve NASIL ÖNLENEBİLİR?

 
    Öncelikle, çocuğumuzun bu saldırgan davranışlarının, nedenini bulmamız gereklidir:

    Eğer çocuğumuz 1,5-3,5 yaşları arasında ise; bu davranışlarının nedeni, tıpkı 2 yaş sendromunda görülen öfke nöbetleri gibi, duygularını ifade edememesi ve ilginizi çekmek istemesi olabilir. Çocuğunuza kötü örnek oluşturacak ve onu olumsuza itecek herhangi bir dış etken olmadığına eminseniz, yapmanız gerekenler şunlardır:

  • Çocuğunuz genellikle istediği birşey olmadığında saldırganlık gösterir. Bu yüzden ona bu hareketin yanlışlığını öğretene kadar arkadaşlarıyla oynarken gözünüz hep üstünde olsun ve  böyle bir durum yaşanacağını hissettiğinizde hemen müdahale ederek arayı bulun.
  • Eğer başka bir çocuğa saldırırsa çocuğunuzu oradan uzaklaştırın.
  • Gözlerine bakarak kesin ve kararlı bir ses tonuyla yaptığı hareketin yanlış olduğunu söyleyin. "Arkadaşına vurman çok yanlış, vurmak yok." gibi...
  • Kısa bir süreliğine çocuğunuzun zarar verdiği çocukla ilgilenin. Ancak çok uzatmadan çocuğunuza da dönüp sarılın. Bu yalnızca çocuğunuzun başkasına zarar verdiğinde ilgi gören taraf olamayacağını anlaması içindir.
  • Karşı taraftan özür dileyin. Böylece çocuğunuz hem yanlış bir davranış yaptığını daha net anlar hem de nezaket kurallarını öğrenmiş olur.
  • Böyle durumlarda asla çocuğunuza ben de sana yapsam hoşuna gider mi diye sırf göstermek için bile olsa şiddet uygulamayın. Bu vermek istediğiniz mesajın tam aksine bunun yapılabilecek bir hareket olduğu mesajı verir. Ayrıca çocuğunuzun kendisine karşı taraftan daha az değer verdiğinizi düşündürür. Çünkü böyle yaptığınızda siz çocuğunuza karşı tarafa yaptığı için kızdığınız davranışı sergilemiş olursunuz.
    Peki ya çocuğumuzun bu davranışlarına bizim yanlış hareketlerimiz neden oluyorsa...! İşte çocuğumuzu şiddete yönlendiren bu davranışlar:

  • Çocuğum ezilmesin diye, özellikle erkek çocuklarını kavgacı yetiştirmek.
  • Çocuğunuz size ya da aile bireylerinden birine vurduğunda sesinizi çıkarmayıp tepkisiz kalmak; genellikle anneler çocukları kendisine ya da aile bireylerinden herhangi birine vurduğunda tepkisiz kalıyorlar. Böylece de çocuk bunun yanlış bir davranış olduğunu öğrenemiyor. Yapılması gereken ise çocuk bu davranışı her yaptığında, onu kesin ve kararlı bir ses tonuyla, gözlerinin içine bakarak uyarmaktır:  "Vurmak yok, çok yanlış" gibi...
  • Şiddet içerikli programlar izletmek: Bu sadece film olmayabilir, bazı çizgi filmler de son derece yanlış örnekler içerebilir. Bu yüzden çocuğumuza izleteceğimiz çizgi filmlerde dahi seçici olmalıyız.
  • İlgisizlik: Çocuğumuzla yeterince ilgilenmemek, kaliteli vakit geçirmemek onu hırçınlaştırabilir ve ilgi çekmek için böyle davranışlara itebilir.
  • Aile içi tartışmaların çocuğun yanında yapılması: Aile içi şiddetten bahsetmiyorum bile, bu kesinlikle çocuğunuzu çok yaralayacak ve davranış bozukluklarına yol açacaktır. Ancak çocuğunuzun yanında birbirinize bağırmanız bile onun huzurlu bir ortam ihtiyacını elinden alır ve hırçınlaştırıp şiddete yöneltebilir, kötü örnek olur.
  • Büyük kardeşlerinin kendi aralarında kavga etmesi ya da kardeşlerine fiziksel müdahalede bulunması: Evdeki kurallar yalnızca çocuğunuz için geçerli olmasın, koyulan kurallara siz ve babası da dahil tüm aile bireyleri uymalı.
  • Çocuğa şiddet: Anne/babadan büyük kardeşlerden şiddet gören çocuk mutlaka bunu başkalarına uygulayacaktır. Çocuğunuza kesinlikle, hiçbir durumda, ASLA el kaldırmayın. Bu hem çocuğunuzun onurunu, kişiliğini ve size olan güven duygusunu etkiler hem de onu yanlış davranışlara daha çok iter. Unutmayın çocuğunuzun istemediğiniz birşeyi yapmamasını sağlamanın en güzel yolu; buna ona mantıklı ve düzgün bir dille tekrar tekrar açıklamaktır.
  • Çocuğunuzu aşırı kuralcı, aşırı baskı altında ya da tutarsız yetiştirmek.
  • Çocuğunuzu çok fazla eleştirmek ya da başkalarının yanında eleştirmek: Bu hareket aynı zamanda çocuğunuzun kişiliğini ve özgüvenini de olumsuz etkileyecektir.
  • Çocuğunuzu çok sert yetiştirmek, sürekli ceza vermek, yeterince sevgi göstermemek.
  • Çocuğunuzun hatalı davranışlarının üstünde çok durmanız: Çocuğunuzun hatalı davranışını gördüğünüzde mümkün olduğunca kısa ve net bir şekilde açıklayarak konuyu kapatın, hatta eğer çok önemli değilse görmezden gelin yada üstü kapalı ima edin.Mesela çocuğunuz yalan söylediğinde bunu sık tekrarlamıyorsa; "anneler kendilerine doğru olmayan bir şey söylendiğinde bunu hissederler, doğruyu söylememek çok kötü bir davranıştır" diyebilir yada konuyla ilgili örnek bir masal anlatabilirsiniz. Ama "sen yalancısın" gibi bir etiketleme çok yanlış olacaktır. Çocuğunuz birirne vurduğunda da bu böyledir: "sen kötü bir çocuksun" yada "çok yaramazsın" değil "bu yaptığın çok yanlış bir hareket" demek gerekir.

    
Tüm Sorularınız ve Önerileriniz için...

24 Kasım 2012 Cumartesi

KARDEŞ KISKANÇLIĞI NASIL ÖNLENİR?




  1. Hamile olduğunuzu karnınız belli olmadan ve başkasından duymadan söyleyin: ona sevginizin asla değişmeyeceğini mutlaka belirtin.
  2. Çocuğunuza doğumdan sonra durumun nasıl olacağını açıklayın. Mutlaka dürüst olun: Örneğin; onunla ilk zamanlar eskisi kadar ilgilenemeyeceğinizi, ama bu durumun geçici olduğunu, yine de ona mutlaka her gün belli bir zaman ayıracağınızı söyleyin.Sana da bebekken böyle çok vakit ayırmıştım gibi örnekler verin.
  3. Eğer isterse ve anlayabilecek durumdaysa; bebeğinizin attığı tekmeleri dinletin, sizinle birlikte aylık bebek kontrollerine götürün.
  4. Hala emziriyorsanız ve sütten kesmeyi düşünüyorsanız doğumdan bir kaç ay önce başlayın.
  5. Doğuma yakın zamanlarda çocuğunuzun hayatında ciddi değişiklikler yapmayın: tuvalet eğitimi, kendi odasında yatmak gibi...Erteleyin ya da çok daha önce yapın.
  6. Bebek doğduğunda onu kreşe göndermeyi ya da birinin yanında bakılmasını düşünüyorsanız bunu önceden kendisine açıklayın ve doğumdan önce bir kaç alıştırma yapın. Mümkünse evde bakımına yardım edecek birini bulmanız çok daha iyi olur.
  7. Bebek doğduğunda ona dokunmasına yavaşça sevmesine izin verin. Doğumdan sonraki ilk karşılamanızda bebeğinizi beşiğine bırakıp çocuğunuzu kucağınız boş karşılayın. Sizi kardeşine kaptırdığını düşünmesin =).
  8. Ufak kıskançlıklarını görmezden gelin kıskandığı zaman ona ilgi ve sevgi göstererek durumu tekrar açıklayın, sakinleştirin.
  9. Eğer çocuğunuz hoşlanmadıysa abi/abla oldun diye ısrar etmeyin. Evi küçük çocuğu olarak kalmak istiyor olabilir.
  10. Genelde ona bebekle ilgili sorumluluk vermek işe yarar bir yöntemdir. Ama bazı çocuklar bundan hoşlanmayabilir. Bir deneyin ama rahatsız olduğunu hissettiyseniz ona kardeşin sana emanet ya da hadi bezini getir gibi şeyler söylemeyin. Bunun işe yarayıp yaramayacağı çocuğunuzun karakter özellikleriyle ilgilidir. Bencil ve aşırı kıskanç bir yapısı varsa bu yardımlar onu daha da itebilir ama yardımsever ve sahiplenici bir çocuksa bu yöntem çok işe yarayacaktır.
  11. Eve gelen misafirler çocuğunuza, kardeşine alışıp alışmadığını sorarsa, onun yerine; "Alıştı canım abi/abla oldu artık, çok sevdi kardeşini..." gibi cevaplar vermeyin.Çocuğunuz cevap vermek istemezse; "daha tanışıyorlar" diyerek çocuğunuzun kendisini baskı altında ve mecbur hissetmesine engel olmuş olursunuz.
  12. Çocuğunuzun bebeğine kullanacağınız eşyalarını doğumdan bir kaç ay önce kaldırın. Böylece onun olan şeylere artık bebeğin sahip olduğunu düşünmeyecektir.Bebeğiniz doğduğunda birlikte yeniden çıkartabilirsiniz.
  13. Mutlaka çocuğunuza zaman ayırın. Bebeğe bakacak biri varsa birlikte dışarı çıkın ya da başka bir odada başbaşa onun hoşuna giden bir şeyler yapın.
  14. Bebeğinizle ilgilenirken çocuğunuzla da ilgilenin; bebeği emzirirken çocuğunuza da masal anlatabilir, sohbet edebilirsiniz.
  15. Çocuğunuzun bu yeni durum hakkındaki fikirleri ve duyguları hakkında konuşmaya teşvik edin. Böylece endişelerini içine atıp mutsuz olmaz.
  16. Çocuğunuza birkaç günde bir hediye alın özellikle bebeğe bir şey alıyorsanız mutlaka ona da birşey alın.
  17. Evdeki kuralları değiştirmeyin: çocuğunuzun yemek, uyku saatlerini her zamanki rutinde devam ettirin.
  18. Eve gelen misafirlerin bebeğe hediye getiriyorlarsa çocuğa da ufak birşey getirmelerini rica edin, edemiyorsanız da getirilen hediyeyi çocuğunuza göstermemeye çalışın. Eve gelen misafirin önce çocuğunuzla ilgilenmesini hatırlatın.
  19. Bebeğin ondan çok hoşlandığını, onu sevdiğini söyleyin. Birlikte bebeği inceleyin, tanıyın.
  20. Unutmayın çocuklar eğlenceli ve komik şeyleri severler, onunla birlikte bebeğinize gülün, gaz çıkarmasının, hareketlerinin komik olduğunu söyleyin.


21 Kasım 2012 Çarşamba

2012'nin En Güzel Gülen Bebeğini Arıyoruz...

O muhteşem gülüşü ile sizin bebeğinizin “2012’nin en güzel gülen bebeği” olmasını ister misiniz?

Bebeğinizin en güzel gülen fotoğrafını ya da videosunu bizimle paylaşın, hem bebeğinize ömür boyu hatırlayacağı bir anı hediye edin hem de onun bol bol gülen fotoğraflarını çekeceğiniz iPad 2, fotoğraf makinesi ve sürpriz hediyeler kazanma şansını yakalayın.

Unutmayın, yarışmaya ne kadar çok video ya da resim ile katılırsanız kazanma şansınız o kadar artacaktır.

Kazanmak için hemen tıklayın!

Hürriyet Aile
Bir bumads advertorial içeriğidir.

19 Kasım 2012 Pazartesi

Ben Umursayacağım...!

    Bir arkadaşımız google' a: "AMAN BENİ UMURSAYAN MI VAR!?" yazmış. 
Karşısına benim blog çıkmış. 
O arkadaş kimse çıksın ortaya, söz veriyorum; 
BEN UMURSAYACAĞIM...! (=

BEBEK ARABASI ALIRKEN NELERE DİKKAT ETMELİ?

    İnsan ilk çocuğunda o kadar heyecanlanıyor, o kadar çok bebeği için en iyisini yapmak istiyor ki; her şeyi didik didik didik irdelemekten bazen en önemli şeyi kaçırıyor. Biz eşimle bebek arabası almaya gittiğimizde gerçekten çok bunalmıştık...
  • Yok 3 tekerlek olursa daha kolay devrilir tehlikeli.
  • Yok siyah olmasın, bebeğin dikkatini renkli şeyler çeker. Turuncu olsun içeride de hoş bir ışık-ortam olur.
  • Yok ağır olmasın.
  • Yok çok pahalı olmasın. Malum 2000-4000 TL'ye bebek arabası var (bir 85 model Ford Taunus parası(= ).
    Gelelim sadede... Bunların hepsi tabi ki çok önemli özellikler; Ancak onun kadar önemli hatta çok önemli bir şey var. Benden "800 TL araba parası+almak zorunda kalacağım ikinci arabanın parası" boşuna çıktı sizden de çıkmasın. 

    Alacağınız bebek arabası genelde anakucağı ile takım olarak satılıyor. Anakucağını almanız bebeğinizin güvenliği açısından çok önemli arabayla seyahat ederken. Yalnız bu anakucağını sadece 5-6 hatta benimki gibi tosun bir bebekse 3-4 ay kullanabiliyorsunuz. Bu yüzden de bilmem hangi markanın anakucağı takımına dünya para vermenize gerek yok. Hesaplı ama mutlaka "5 nokta emniyet kemer sistemli" sağlam bir anakucağı almanız yeterli olacaktır. 

    Gelelim bebek arabasına burada unutmamanız gereken ilk şey her şeyde olduğu gibi güvenlik... İkincisi ise BEBEĞİNİZİN HEP MİNİCİK KALMAYACAĞI, BİRGÜN 15 KİLOLUK KOCA BİR DANA OLACAĞI VE O ARABADA RAHAT HAREKET ETMEK, YATIP UYUMAK İSTEYECEĞİDİR.

   İşte bu sebeplerden dolayı (gözlemlerime göre anakucağının takıldığı bebek arabaları daha dar oluyor) size;
  • Mutlaka güvenlikli, devrilme riski olmayan, emniyet kemerli,
  • Oturma ve yatma alanı geniş ,
  • Mutlaka yatırılabilen: Çünkü bebeğiniz uyumak isterse yatabileceği bir araba olmazsa alışverişiniz ya da geziniz hem siz hem bebeğiniz için tam bir işkenceye dönecektir.
  • Üstü kapanabilen, güneşli havalarda ya da bebeğiniz uyuduğunda ışıklı ortamlarda rahat etmesini sağlayacak,
  • Çok hafif: Başta alırken bir iki kaldırmada hafif gelse de, sırtınıza alıp, kucağınızda bebek sırtınızda araba merdiven çıkarken o kadar hafif gelmeyecek emin olun.
  • Katlanıp sırtınıza takılabilen
  • Fiyatı uygun: Unutmayın bebek arabası, sırtınızda taşırken oraya buraya çarpacak, bagaja tıkılacak, vs vs... Bu yüzden de dünya para vermeye gerek yok. Sağlam olsun yeter. Sonra çizildi büküldü diye içiniz yanmaz.
    Tüm bu bilgiler ışığında size bir ana kucağı ve yatabilen bir pinokyo araba(çoğu yatmıyor dikkat edin) almanızı tavsiye ederim. Bunun tek dezavantajı Bebeğinizi ilk aylarda anakucağındayken araba ile gezdiremeyeceksiniz. Ama arabanın içine battaniye ve yastıklarla daha rahat bir yer bile oluşturabilirsiniz. Evet benim paylaşacaklarım bu kadar halihazırda ben de şu anda rahat bir pinokyo aramaktayım. Eğer bulursam güzel bir şey size de söylerim. Çünkü oğlum arabsına sığmıyor artık içindeki dolgu malzemelerinin kalabalığı ve yerinin darlığından.


18 Kasım 2012 Pazar

DİKKAT ÇEKMEK İSTEYEN ÇOCUĞA NASIL DAVRANILMALI?


  Öncelikle şunu aklımızdan çıkarmamalıyız: Eğer çocuğumuz dikkat çekmeye çalışıyorsa,
mutlaka bunun bir nedeni vardır. Yapmamız gereken ilk şey, sorunun kaynağına inerek,
neden dikkat çekmeye çalıştığını bulmaktır.

Dikkat çekmeye çalışan çocuklar şu davranışları gösterebilir:
  • Okulda saldırganlık, geçimsizlik, 
  • İçe kapanıklık
  • Yüksek sesle konuşma, bağırma
  • Saygısızlık
  • Küfür etmek
  • Yalan söyleme
  • Hırsızlık
  • tehlikeli hareketler yapmak
  • Kendine zarar vermek(dudağını yolmak yaralarını yolmak, saçını çekmek ya da koparmak, kafasına vurmak gibi...
  • Nedensiz ağlamalar
  • İsteğini bağırarak yada ağlayarak belirtmesi
  • Yemek yememek
  • Sizin onaylamadığınız davranışları bilerek ve inatla yapmaya devam etmesi
  • Sürekli size yardım etmeye çalışması
Çocuğunuzun dikkat çekme nedenlerinden bazıları şunlardır:
  • İlgisizlik: İlla tamamen ilgisiz olmasına gerek yok. Örneğin; çocuk anneannesi, babaannesiyle oynuyor, ilgi  görüyordur ama sizinle çok vakit geçiremiyordur ya da sizinle vakit geçiriyor ama babasını az görüyordur.
  • Kalitesiz vakit geçirmek: Birinci madde de sözünü ettiğim vakit geçirmek; sürekli yanında olmanız, tabiri caizse çocuğunuzu çanta gibi yanınızda gezdirmeniz demek değil tabi ki. Çocuğunuza özel zaman ayırmak, onunla oynamak, birlikte dolaşmak, resim yapmak gibi çocuğun hoşuna gidecek ve onu önemsediğinizi hissettirecek zamanlar yaratmalısınız. Böylece bu aktiviteler sırasında çocuğunuz size kendisini daha kolay ifade edebilir ve aranızdaki ilişki güçlenir.
  • Kardeş kıskançlığı: Yeni gelen kardeşlerini kıskanan çocuklar bunu açıkça ifade edemediklerinden ve suçlanmaktan çekindiklerinden, dikkat çekme yöntemlerine başvururlar. Çocuğunuza kardeşiyle ilgili küçük sorumluluklar vermek (kardeşinin bezini getir de altını değiştirelim abisi/ablası, kardeşin sana emanet gibi), ona özel zaman ayırmak ve "gel seninle başbaşa oyun oynayalım yemek yiyelim" gibi sözlerle bunu ona belirtmek işe yarayacaktır.
  • Anne-Babanın boşanması yada evde sürekli kavga olması: Boşanmış ailelerin çocukları bu yönteme en çok başvuran çocuklardır. Çocukların yetişkinler gibi sorun çözme, sorunlarını dile getirme ve onlarla baş etme yetileri gelişmemiştir. Aile içi gerginlik ve boşanma ise çocuğun kaldıramayacağı bir yüktür. Bu noktada aileler çocuklarına çok bilinçli yaklaşmalı, onların yanında kavga etmemeli, boşanma konusunu aralarında konuşmamalı, boşandıktan sonra çocuğu iki tarafında sık sık görmesi sağlanmalı, taraflar birbirini kötülememelidir. Bu konuya evde sürekli kavganın içinde büyüyen ve ayrılan anne-babanın çocuğu olarak ileride genişçe yer vereceğim. Yaşayan biri olarak söylüyorum, çocuğunuz bu durumdan sizin tahmin ettiğinizden ve hissettiğinizden kat kat daha fazla üzülüyor.
  • Ayrıca çocuğunuz dikkat çekmeye çalıştığında ona tepki vermemelisiniz. Eğer amacına ulaşırsa daha çok dikkat çekmeye çalışacaktır. Çocuğunuza; ne yapmaya çalıştığının farkında olduğunuzu, eğer size istediğini ya da derdini açıkça anlatırsa ona daha çok yardımcı olacağınızı söyleyin. "Annecim, böyle davranarak istediğini elde edemezsin, bu şekilde seni anlamakta güçlük çekiyorum. Gel bir anlaşma yapalım; sen bana ne istediğini ya da neden böyle davrandığını açıkça anlat, birlikte bir çözüm yolu bulalım." gibi cümleler hem çocuğunuzun kendisini ifade etmesini sağlayarak rahatlatacak hem de aranızdaki ilişkiyi güçlendirecektir. Sabırlı ve tutarlı olursanız bu durumdan rahatlıkla kurtulabilirsiniz.
Genel olarak dikkat çekme yöntemlerini, nedenlerini ve yapılması 

gerekenleri paylaşmaya çalıştım. Ek olarak çocuğunuza nedensiz, durup dururken, onu çok sevdiğinizi, kendisine güvendiğinizi, çok akıllı ve başarılı olduğunu söylemek de işinize yarayacaktır. Çocuklarımız ayna gibidir. Bir yerde hata görüyorsak

 mutlaka önce dönüp kendimizi sorgulamalıyız.


Not: Eğer eklemek istediğiniz yada sormak istediğiniz şeyler olursa bana yorum bölümünden ya da mail yoluyla ulaşabilirsiniz. En kısa zamanda size cevap vermekten mutlu olurum.

Tüm Sorularınız ve Önerileriniz için...

16 Kasım 2012 Cuma

EŞİNİZ SİZİ ALDATIYOR MU?


  Bu başlığı dikkatinizi çekebilmek, size ulaşabilmek için attım! Umarım bu yazımı, 3 dakikanızı ayırıp sonuna kadar okursunuz...


    Eşim beni aldatıyor mu?
    Eşimin beni aldattığını nasıl anlarım?
    Aldatılıdığınızı nasıl anlarsınız?


   Bu yazıları o kadar çok okuyordum ki bir ara... Ondan sonra içinden 2-3 maddeyi de tutturunca -ki zorlamaya  gerek yok, illa ki bir kaçı tutuyor- evde kavga kıyamet. Eee kaçınılmaz son; akşama kadar kurup kafada, akşam işten zaten canı burnunda gelmiş olan eşime, beş karış suratla hesap sorunca giriyorduk birbirimize. Bütün gün evde; "Şimdi kiminle, nerede? Kesin aldatıyor işte bak kaç tanesi tuttu... Bana bunu nasıl yapar....!" diye gezinerek yok yere kendime çektirdiğim eziyeti saymıyorum bile. Sanki aldattığını yakalasam rahatlayacağım... O denli...
 
    İyi de bunlara neden kanıyoruz? Geçenlerde yine böyle bir yazı gördüm: Listede neredeyse 40-50 madde var. Adamın yeni bir dizi izlemeye başlamasından tutun da morali bozuk olsa kabahat neşeli olsa kabahat... Yok vicdan azabından yakın davranır, yok başka biri olduğu için uzak davranır... İyi de hangisi?
 
    Bu yazıdaki saçmalığı, kıskançlığı mantığını kör etmemiş herkes anlar. İyi de karşımızda sözü edilen "şüpheli kişi" robot mu? Birgün sinirli, ertesi gün neşeli, ertesi gün canayakın olmaya hakkı yok mu? Biz her gün aynı ruh halinde, her gün aynı mesafede miyiz?

     Biz evden çıkmadan parfüm sürdük diye "şüpheli kişi" oluyor muyuz? Hem ter kokan erkeklerden nefret edip hem de eşimiz parfüm sıktı diye olay çıkartan yeryüzündeki dişi türü yalnızca biziz herhalde.

     İşte, tüm bu nedenlerin size verdiği aydınlanmaya dayanarak, gelin vazgeçin bu huyunuzdan. Başta zor olacak, kurup duracaksınız. Ama tutun kendinizi... Bir süre sonra aklınıza bile gelmeyecek.

     Ayrıca eğer aldatılıyorsanız elbet bir gün karşınıza çıkar. Ne yapacağınıza o zaman bakarsınız. Ama şuanda aldatılmıyorsanız... Hayatınızı kendinize ve ailenize zehir etmektesiniz... İlginizi çektiyse ve kıskançlıktan kurtulmak istiyorsanız, bu yazımı da okumanızı şiddetle tavsiye ederim..!

http://kadinnkadina.blogspot.com/2012/11/kiskancligi-yenmenin-yollari.html

12 Kasım 2012 Pazartesi

EVLİLİĞİNİZİ TEHDİT EDEN BİR KADIN VARSA BUNLARI YAPMAYIN!


  1. Asla ve asla kadınla kendinizi olumsuz kıyaslamayın: Kendinize olan özgüveninizi kaybederseniz maça 1-0 geriden başladınız demektir. Aksine sizin daha üstün özelliklerinizi düşünün, bunları öne çıkarın.
  2. Karşı tarafı içinize sokmayın: Yakın olursak yanlış yapmaz diye düşünmeyin, -eğer böyle bir şüpheniz varsa onun eşinize ya da eşinizin ona ilgisi olduğunu düşünüyorsanız- mesafenizi koruyun. Böylelikle birbirlerini daha iyi tanıyacakları bir fırsat vermemiş olursunuz.
  3. Eşinize kendisinden şüphelendiğinizi çok hissettirmeyin: Eşinizden sürekli şüphelenirseniz onu bu davranışa daha çok itersiniz. Aksine ona güvendiğinizi vurgulayın ki güveninize layık olmaya çalışsın. Ama ortada ciddi, şüphe gerektirecek bir durum varsa da ayakta uyuyor durumuna düşmeyin, dozu iyi ayarlayın.
  4. Aynı ortamda bulunmak zorundalarsa görüşmelerini yasaklamayın: Mesela kocanızın iş arkadaşı olabilir. Selam bile verme, konuşma gibi yasaklar koymayın. Bu hem mümkün değildir hem de "yasak elma cazibesi" yaratmayın. Ayrıca çok tepki verirseniz eşiniz mecburiyetten konuşmalarını, aynı ortamlarda bulunmalarını saklamak zorunda kalır, zamanla da sizden birşeyler saklamaya alışır ve sakladığında başına birşeyin gelmediğini fark ederek daha rahat davranmaya başlar.
  5. Karşı tarafla aynı ortamda bulunmak zorundaysanız -ki eğer sizin de katılabileceğiniz ortamlarsa genelde katılın- mutlaka bakımlı olun: Onun sizden daha bakımlı görünmesine fırsat vermeyin. Unutmayın çirkin kadın yoktur, bakımsız kadın vardır. Ayrıca sizi kolay lokma olarak görmesine ve kendisine olan güveninin artmasına izin vermeyin.
  6. Aynı ortamdayken güler yüzlü ve mutlu görünün: Zor bir durum olduğunu biliyorum ama soğukkanlılığınızı koruyun. Aksi takdirde karşı tarafı ciddiye aldığınızı hissettirir ve havaya girmesine neden olursunuz.
  7. Onun yanında kocanıza karşı sevecen ve yakın davranın, kur yapın: Zor olduğunu biliyorum -o sırada kocanızın kafasına, "balık kızartma tavası"yla vurmak istiyor olabilirsiniz- ama tutun kendinizi. Böylelikle karşı tarafa: "Bizim mutlu bir evliliğimiz var ve birbirimizi seviyoruz. Anlayacağın buradan sana iş çıkmaz kızım!" mesajı vermiş olursunuz. Ancak dikkat edin, aşırıya kaçarsanız; ya durumu çaktırır yada sırnaşık pozisyonuna düşersiniz.
  8. Eğer karşınızda hafif meşrep bir kadın varsa onunla yarışacağım diye komik duruma düşmeyin: Böyle bir durumda asaletinizi koruyun, size yakışmayacak tavırlar sergilemeyin. Taş yerinde ağırdır. Erkekler bu tip kadınlarla o anda muhabbet edip gülebilirler ama emin olun basitliğinin farkındadırlar.
  9. Karşı taraf bilgiçlik taslayıp prim yapmaya çalışıyorsa onunla "ben daha çok biliyorum" yarışına girmeyin: Böyle yaparak sınıfta daha çok şey bildiğini ispatlamaya çalışan kompleksli öğrenci imajı yaratırsınız ki tam bir fiyasko olur. Hatta eğer dozunu ayarlayabilirseniz alttan alta dalga geçin, böylelikle planı ters teper, bocalamaya başlar ve komik duruma düşer. Ama dikkat edin dozunu kaçırırsanız, açıktan saldırırsanız antipatik olursunuz. Zekanıza güvenin.
  10. Bir köşeye geçip, susup, surat asarak oturmayın: Muhabbete katılın, neşeli olun, meydanı boş bırakmayın!
  11. Karşı tarafa sürekli saldırmayın-fiziksel saldırıdan bahsetmiyorum tabi ki-: Bu karşı tarafı mağdur sizi suçlu yapar. Eşinizin koruma içgüdüsünü lehinize çevirin. Karşı tarafın mağduriyetten prim yapmasına, teselli edilmesine ve sizin adınıza ondan özür dilenmesine fırsat vermeyin. Bu aynı zamanda kocanızın sizden utanmasına da neden olacaktır.
  12. Karşı tarafı, eşinize karşı sürekli eleştirmeyin: Bu ortada hiçbir şey olmasa bile, eşiinizde o kadına karşı savunma mekanizması geliştirir ve aranızdaki çatışma büyür. Aksine kadını yok sayın, durduk yere hatırlatmayın. Eğer elinize sağlam bir açığı geçerse bunu mutlaka kullanın, açığını ortaya dökün. Böylece karşı tarafı sürekli kötülemediğiniz için daha çok ciddiye alınırsınız.
  13. Evde eşinize kötü davranmayın, aranıza mesafe koymayın, ihmal etmeyin: Eşinize kötü davranmanız onun bunalmasına, konuşacak birilerini aramasına, sizinle artık birşey paylaşamadığını, huzur bulamadığını düşünmesine neden olur. Gerisini zaten tahmin edersiniz! Tam tersine eşinize her zamankinden daha ilgili ve yakın davranın.

Tüm Sorularınız ve Önerileriniz için...

BEBEKLERE BAĞIRMAK!!!


   Arama istatistiklerine baktığımda "bebeklere bağırmanın sonuçları"nın çok aratıldığını gördüm ve çok üzüldüm. Ben oğlum ilk doğduğunda öpmeye kıyamıyordum. Şimdi birazcık sert konuşsam gözündeki endişeyi görüyorum ve kendimden soğuyorum. Hal böyle olunca da bir bebeğe  bağırmanın zararlı olup olmadığını sorgulatmayı bile aklım almıyor. 

   Bağırmanın da ötesinde; ilk 6 ayında anne şefkati ile, sakin-huzurlu bir ortamda büyütülen, ağlatılmayan çocukların; ilerki yaşamlarında çok daha mutlu özgüveni yüksek ve iyimser bireyler oldukları, araştırmalarla ispatlanmış. 

   Peki bırakın kendisine bağırmayı, yanında başkasına bile bağırılan bebeğe sizce bu huzur ve sükunet dolu ortamı sağlamış olur muyuz? Ayrıca, ufacık bir tıkırtıya bile irkilen, sıçrayan bebeklerin, bağırmaktan korkmaması mümkün müdür?

Kendisine bağırılan bebekler:

  • Huzursuzlaşır
  • Mutsuz olur
  • Sevilmediğini ve istenmediğini hisseder
  • Hırçınlaşır
  • Korkaklaşır her şeye irkilmeye başlar
  • Ruhsal dengesi bozulur
  • Kendisini güvende hissetmez
  • Uyku ve beslenmesinde aksamalar başlar
  • Kişilik gelişiminde dengesizlikler görülür

Tüm Sorularınız ve Önerileriniz için...